Gizli Bilimler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Gizli Bilimler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Ağustos 2022 Cumartesi

Biyoterapi


Biyoterapi Nedir? 

Bugün kullanılan tıbbi tedavi yöntemlerinin yanısıra insanlar, birçok sebeplerden dolayı, (örneğin farmakolojinin aşırılığı), hastalıklarının tedavisi için halk tıbbından da yararlanma arayışlarına girmişlerdir. Bunların içinde özellikle elle tedavi (manual therapy) ve biyoenerji ile tedavi yöntemi, en doğal ve etkili olanıdır. 20. yüzyılın başında Sovyetler Birliğinde, V.İ. Behterev ve diğer bazı bilim insanları, insanın bir biyoenerji alanına sahip olduğunu fark etmişler, bu konuda araştırmalar yaparak birçok kitap ve makaleler yazmışlardır. Başlangıçta başarıyla sürdürülen bütün bu çalışmalar, bir süre sonra "Marksizm-Leninizm'e uygun olmadığı için" yasaklanmış ve açılan fakülteler kapatılmıştır. Dolayısıyla uzun bir zaman biyoenerji ile ilgili hiçbir bilimsel araştırma yapılmamıştır. Hatta basında çıkan biyolojik alan ve bağlantılı olaylarla ilgili makaleler de alay konusu olmuştur.

Bugün ise, bilim insanları ve kamuoyu artık biyolojik alanın varlığını kabul etmektedir. Parapsikoloji ve biyoenerji konularıyla ilgili çalışmalar dünyanın her tarafında yapılmakta ve sonuçları insanların yararına sunulmaktadır. Çok eski doğu kültürlerinde halk doktorları, insan vücudunda "Çİ" adı verilen bir enerjinin varlığını keşfetmişlerdir. Bir yaşam enerjisi olan "Çİ'nin açıklanması zordur. Çjen-tsü terapisi uzmanlara göre "Çİ", tüm vücut enerjisinin, birleşik fonksiyonudur. Bu enerji alanında sinir merkezleriyle ilgili enerji dağıtım merkezleri de bulunur ki, bunlara "çakra" adı verilir. Bu çakralar bel kemiği boyunca sıralanmıştır. Bugün belkemiği boyunca yerleşik enerji merkezlerindeki (çakralardaki) enerji sirkülasyonunu engelleyen patolojik bozukluklar giderilebilmektedir.

Doğu ve batı parapsikoloji ekollerinde yer alan ve insandaki biyolojik alan ve onun düzeltilmesi konusunda yapılan çalışmalara gelince.

Günümüzde olağanüstü parapsikolojik olayları (elle tedavi dahil) açıklayabilen, sonuçlanmış tek bir bilimsel çalışma yoktur. Bugün dünyada yüzden fazla üniversite kürsüsünde bu olayın araştırması yapılmaktadır. Modern bilimde ana araştırma dalları şunlardır: Elektromanyetik, jeofizik ve psikofizik modelleri, elektronik ve rastlantısal süreçler ile ilgili düşünceler, değişim modelleri, kuantum mekaniği ve holistik modeller.

Öte yandan doğuya baktığımızda durum farklıdır. Eski yoga felsefesinde ve Çin tıbbında biyoenerjinin önemi büyüktür. M.Ö. 1000 yıllarında makrokozmos (evren) ve mikrokozmosun (insan, organizma), ilke olarak, tek bir şemaya göre yaratıldığına ilişkin düşünceler vardır. Bu sistemin ana hatlarını 5 temel unsur oluşturmaktadır. Bu unsurlar ateş, su, toprak, ağaç ve metaldir. Bunlar olmadan yaşam mümkün olmaz. Makro ve mikrokozmosun aktif faaliyetleri sonucu iki güç ortaya çıkmaktadır. Bu güçlerden biri erkek güç "YANG" ve diğeri dişi güç "YİN" dir. Bu iki gücün birleşimi dev bir yaratıcılık etkisi (impuls) doğurmuş ve sonuçta dünyanın ve varlıkların temelini oluşturmuştur. Yapısal birlik, evrensel cevher "Çİ" aracıyla gerçekleşmektedir. "Çİ", bir enerji, "yaşam enerjisi" olarak izah edilebilir ve "Çİ" yi tek bir tanımla anlatmak mümkün değildir.

Hint terminolojisinde "Çİ'nin karşılığı, "PRANA" dır. Teozofi ve antropozofide ise sema ya da "semavi cisim'dir. A.İ Kobzev, "Çİ" yi şöyle tanımlıyor: "Çİ" genel, dinamik, ruhsal ve maddi cevherdir. Bu tanım "Çİ" nin enerjik özelliklerini ortaya koymakta ve doğudaki biyoenerji kavramının anlaşılmasında büyük rol oynamaktadır. "Çİ" nin bu enerjik özellikleri, tüm Çin tıbbının ana temelini oluşturmaktadır.

"Çİ" gücünün yanında eski Çinliler dünyanın yaratılmasıyla ilgili bir ilke daha ortaya çıkardılar. İkilik ilkesi. Bu, ikincil bir ilkedir ve dünyanın oluşumunun anlaşılmasında önemli bir rol oynamaktadır. Şematik olarak:

"Çİ" .................enerji-şekil — DAO — "YİN-YANG" ....... sema-toprakGörüldüğü gibi, varlığın üst düzeylerinde ikilik yasası geçerlidir. "Enerji-şekil" varlıkların durumunu gösteriyor. "YİN-YANG" ise şekilsiz enerjik durumlardan ortaya çıkan global, yasal bağları temsil eder. "YİN-YANG" burada gerçek, doğal, harikulade olan olaylardır ve yaşamı bağlayıcı doğa yasalarına uygundur. Bu ikiliğin her parçası birbirine geçmekte, birbirini koşullandırmakta, ayrı olamamakta, böylece karşıtlar arasındaki birlik ve savaş oluşmaktadır. Teklik ve ikilik ilkelerine göre dünyanın oluşumunun tablosu da ortaya çıkıyor. İnsan da bu tabloda yerini almıştır. Yaşam enerjisi "Çİ" organizmada engelsiz dolaşır. Bu hareket çok düzenli ve dengelidir. "Çİ" nin hareketindeki değişiklikler ise hastalık belirtisidir. Demek ki "Çİ" organizmadaki tüm süreç ve fonksiyonların dış çevre ile birbirini etkilemesinin başlıca belirleyicisidir. İnsan vücudundaki yaşam enerjisi "Çİ" nin gerçek adı, "KKKÇİ" dir. Bu enerji nefes ve gıdanın bir toplamıdır. Bundan dolayı Hindistandaki yogiler ve Çinliler "Çİ" toplamak için, nefes egzersizlerine çok önem verirler. "Çİ" vücuttaki tüm süreçleri hızlandırabilir. Örneğin bağırsak tembelliğini "Çİ" enerjisini toplayarak düzeltebilirsiniz.

Bu arada birçok kitapta "meridyen" terimini de görebilirsiniz. Bizim için meridyen, "Çİ" enerjisinin vücuttaki geçiş yollarıdır. Bu, ana meridyende oluşan bir komünikasyon sistemidir. İnsan vücudundaki her ana meridyen 12 organdan biri tarafından yönetilmektedir. Bunlar akciğer, kalın bağırsak, mide, dalak, kalp, ince bağırsak, idrar torbası, böbrek, perikard, safra kesesi ve karaciğer meridyenleridir.
Read More

Demonic Metodlar


Metodlar


Demonlar karakterimizin, benliklerimizin , zihinlerimizin genellikle bizi rahatsız eden henüz ifşa olmamış kısımlarıdır. Örnek vermek gerekirse, herkesin içinde bencillik karakteri bulunur. Bazıları bunu dışarı vurmuştur, bazıları hayatları boyunca bunu ifşa etmemiştir ve cömert biri olmuştur. “Mammon” adlı demonla çalışırsanız paragözlüğünüzü dışarı vurmayı başarabilir, bencilliğin tabiatını anlayabilir ve hatta bu doğayı hedeflerinize uygun şekilde, bir mason gibi yeniden inşa edebilirsiniz. Karakterinizin, bilincinizin, yada evrensel bilincin henüz size ifşa olmamış kısımlarını kavramaya başlamanız sizi farklı bir varoluşa taşır, değişirsiniz ve eski benliğinizi kaybedip yeni bir kişiliğe yelken açarsınız. Demonlarla çalışmanın etkisi kişiliğin topyekün değişimidir. 

Demonik çalışmaların diğer çalışmalardan farkı sonuçlarının hızıdır. Demonlarla yapılan çalışmalar buzlu bir pistte kılıç dansı yapmaya benzerler, hızlı ilerlersiniz ama dengenizi kaybederseniz sonuçlar kötü olabilir. Bu yüzden demonlarla çalışılırken kişinin ya çok dikkatli olması yada bir varlığa kendini bağlaması gerekir, bu tercih kişiye kalmıştır ve çalışmaların işleyiş biçimi açısından fazla birşey farkettirmez. 

Sinema ve tiyatro sanatçıları arasında söylenen bir söz vardır: “Oynamaya çalışan kötü oyuncudur”. Aldığınız rolü‘oynarsanız’ iyi oyuncu olamazsınız çünkü iyi oyunculuğun sırrı rolünüzü yaşamanızdır, hissetmenizdir. İyi oyuncular, aldıkları rol ‘olurlar’, oynamak istedikleri karakter haline gelirler. Oyunculuğun sırrı budur. Bu majikal bir eylemdir, kişilik gelişimine katkısı en fazla olan çalışmalardan biridir. Bu yüzden kişisel güven ve kendini tanıma gibi kaliteler oyuncular arasında daha kolay bulunuyor. Majikal okullarda da oyunculuk önerilmektedir.

Bir kişi hakkında bilgi almak istiyorsanız kendinizi onun yerine koyun. Bu majideki basit görünümlü ama derin olan binlerce sırdan biridir. Kendinizi birinin yerine koymanız sanatçılık gerektirir. Gerçekten “o olmalısınız”. Kendinizi yerine koymaya çalıştığınız kişi gibi hissetmeye çalışın. Onu düşünün, sanki o sizmişsiniz gibi. Bunun gibi çalışmalarla hedefinizdeki kişinin psikolojisine bürünürsünüz, onun duyguları, olayları ele alış biçimi, dünya görüşü size açılmaya ve sizi kaplamaya başlar. Bu taklidin doğasıdır. Taklit öyle bir aşamaya varır ki taklit ettiğiniz şeye dönüşürsünüz. Bu yöntem ne gibi konularda işe yarayabilir? Yüzyıllar önce ölmüş bir üstaddan ders almak için durmadan kitaplarını tekrar tekrar okur ve onun gibi hissetmeye çalışırsınız, böylece bir süre sonra “onun gibi olmaya başlarsınız”, daha doğrusu onun bilinciyle bir bağlantı kurmayı başarırsınız ve onun bakış açısını edinirsiniz. Bir diğer kullanım alanı da düşmanınızın gizlerini, planlarını yada karakterini öğrenmektir; düşmanınızın karakterine bürünerek “düşmanolursunuz” ve hayal edemeyeceğiniz kadar büyük bir aydınlanma yaşarsınız. Bu yöntemin karşı cinsi elde etmekte kullanılması da mümkündür.

“Kendini yerine koyma”nın esas kullanım alanı ise Tanrı formlarına bürünmek denen çalışmadır. Bir Tanrı seçersiniz ve “O olursunuz”. O’nun gibi hissetmeye, kendinizi tamamen O’na açmaya çalışırsınız. Gün içindeki tavrınız buna uygun olur, hayata böyle yaklaşmaya çalışırsınız. Bu, kişi yeteneksizlikten yada konsantrasyon eksikliğinden muzdarip biriyse dahi büyük enerji kapıları açan bir yöntemdir.

Demonlarla “kendini yerine koyarak” çalışmanın özü de Tanrılarla çalışmaya benzer. Demon sizden ayrı bir varlık olarak görülmez, o sizin bir parçanızdır. Demonların beynimizin kısımları olduklarını söylemek biraz sığ bir yaklaşım olabilir. Günümüzde demonlara daha geniş bir açıdan bakılıyor. İnsan kullanmayı beceremese de evrensel bir zihne sahiptir ve demonlar zekanızın henüz size açılmamış yollarıdırlar. Demonlarla çalışırken siz o demon haline gelmeye çalışırsınız, bunun için o demon gibi hissetmeye çabalarsınız ve o şekilde hareket etmekla uğraşırsınız. Bunu başarabilmenin yolu hissiyat olarak kendinizi demon ile uyumlamanızdır. Bunun için kullanılabilecek bir yöntemi örnek olarak veriyorum. Yöntem demonun sigili ile beraber yapılan ve demonun isminin mantra olarak kullanıldığı meditasyon çalışmasıdır. Her gece aynı saatte yapılmalıdır. Öğrenci önce 15-20 dakika süren bir gevşeme çalışması yapar, zaten bu her tür çalışma için bir ön şarttır. Kuzeye yönelerek sırtını bir yere dayamadan yere oturur ve sırtını dik tutar. Karşısına koyduğu Furcas* sigiline odaklanır ve (isim Latincedir) “FUUUR – KAAAS” şeklinde mantrasını söylemeye başlar. Mantra söylemek şu anlama gelir: bir sözü uzatarak söylemek, sonra durup nefes almak ve yine tekrar uzata uzata söylemek demektir, gayet yavaş yapılır ve odaklanılan şeye derinleşmek gerekir. Belli bir süre sonra sigile bakmak yerine gözler kapatılabilir ve sigil hayal edilebilir. Genellikle mantrayı tekrar sayısı 100′ün altına düşmez. Öğrenci mantrayı her söylediğinde içinden kendisinin Furcas olduğunu tekrar eder ve Furcas gibi hissetmeye çalışır. Öğrenci, demonun kendi varlığının bir parçası olduğunun bilincindeyse, Furcas’ın kendi ruhu ve bedenini kullanarak bu boyuta ayak basmasına kanallık ettiğini hissetmeyi de deneyebilir, bu durumda öğrenci ruhunun derinliklerinde henüz uyanmamış durumda bulunan Furcas’a seslenmektedir ve böylece uyanmasını ve bedenini kontrol etmesini istemektedir. Bu tip çalışmalar genellikle iki ay süresince yapılır. Yapılan çalışma sonucunda Furcas’ın kişinin aklına ve psikolojisine yapacağı etki çok güçlüdür, Furcas mantık melekelerini kuvvetlendirdiğinden öğrencinin dünyaya bakışında akılcı bir değişim görülür.

Demonlarla yapılan çalışmaların oyunculuktaki “rolü hissetmeyle” benzerlikleri açıktır. Bu yönteme genellikle “içeri davet” (invocation) denmektedir, normal davetten (evocation) farklıdır. Normal davette öğrenci çağırdığı varlığa kendisi dışında bir varlık muamelesi yapar ve karşılıklı iletişim kurmaya çalışır. Bu yöntemin artıları bulunsa da bazı durumlarda kişinin kendisiyle savaşmasına yolaçabilir ve bu durumların sonu genellikle kötü hastalıklar yada ölümdür. İçeri davet ise zaten gönüllü bir posesyon halidir, örneğin Tanrı formlarına bürünme çalışmasıyla Şeytan olmayaçalışan biri, gönüllü olarak Şeytan’ın posesyonuna uğramaktadır. Davet edilen varlığın karakterinin kötü olduğunu düşünmek bir psikolojik çatışma durumudur ve bunun gibi durumlarda (örneğin kişi invoke ettiği varlıktan içten içe korkuyor ve ona güvenmiyorsa) öğrencinin istenmeyen bir yaratığa dönüşmesi gibi sorunlar ortaya çıkabilir, bu durumda öğrenci genellikle ölmez ve zaman içerisinde eski benliği yada yeni benliği lehine kişilik çatışmalarını çözer.

Demonlarla çalışırken öğrencinin kişilik olarak demona dönüşmesi lazımdır. Bunun için öğrenci günlük yaşamının içinde kendini demon olarak hissedebilmelidir. Gün içinde bu duygusal hali sürdürmeyi gece yaptığı meditasyonlardaki hissiyatı hatırlamaya çalışarak başarır. Bu kendinizi demonla uyumlamanızdır. Demonlarla çalışırken başarıya ulaşmanın sırrı budur. Gün boyu, bir önceki gece yaptığınız mantra çalışmasında sahip olduğunuz ruh halini hissetmeye çalışırsınız ve böylece başarılı olursunuz. Tüm günleriniz ve tüm yaşamınız meditasyon olur, ta ki transformasyon gerçekleşene dek.

Demon çalışmalarını öğretmek amacı ile yazılan bu yöntem aynı zamanda elementlere, sayılara, gezegenlere yada Kabalistik sembollere yönelik olarak da kullanılmaktadır. Su elementini anlamak için “su olmalısınız”, ateş elementi olmak için de ateş olduğunuzu hissetmeniz gerektiği gibi. Nehir olun, akın. Toprak olun. Ağaç olun ve çiçek açın. Güneş olun ve aydınlatın. Kartal olun ve Yılan olun. Hepsinin çalışması aynı şekildedir. Olumlu çalışmalar için doğuya yönelebilirsiniz, bu tamamen tercihinize kalmıştır.

Read More

Hayvansal Tılsımlar

Hayvansal Tılsımlar


Tavşan Ayağı : İlginç bir tılsım daha. Hem de en popüler tılsımlardan biri. 20.yy'ın başlarında bu şöhreti yakalayan tavşan ayağı tılsımı için bir çok yerde bir dolu rivayetler üretilmiştir. Kimi "tavşanın ayağı uğurlu olsaydı, tavşana da uğur getirirdi, bakın şimdi o üç ayaklı bir tavşan" dedi, kimi hayvan haklarından bahsetti ve bunun bir katliam olduğunu savundu, kimi de onun uğuruna yürekten bağlandı ve onu en uğurlu uğuru saydı. Ama var olan bir gerçek, tavşan ayağının bir tılsım olarak kullanılıyor olmasıydı. Tılsım kaybetmek uğursuzluk sayılır ama, tavşan ayağı tılsımını kaybetmek kimilerine göre ölüm, zamansız bir felaket, kimilerine göre de çok büyük bir şanssızlık olarak algılanırdı.

Boynuz : Boynuzlar bugüne kadar birçok toplumda kah üzerinde taşımak, kah bir yere asmak suretiyle yaygın olarak kullanılan tılsımlardandır. Boğanın iriliği, vahşiliği gücü temsil ederken, çiftleşmesi doğurganlığı, çifte koşulması da bereketi temsil ettiği inancı onu bir tanrıya dönüştürür ve Antik çağ toplumları için bu durum ideal bir koruyuculuk timsali teşkil eder. Bir damına asılan ya da duvarına yerleştirilen bir boynuz o evin koruma altında olduğu inancını insanlara aşılar. Bugün altın ve gümüşten yapılan küçük ve tek bir boynuz bir zincirin ucunda boyuna asılır ve cinsel iktidar sembolü olarak kabul edilir.

Deniz kabukları : Bilinen koruyucu tılsımların en eskisi olan deniz kabuklarının 20 bin yıl öncelerine dayanan bir tarihi vardır. Deniz kabukları dünyanın bir çok yerinde tılsım olarak kullanıldıkları gibi, süs eşyası olarak da çok yaygındırlar. Deniz kabuklarını eskiden beri bir çok şeyle ilişkilendiren insanoğlu, onu hem nazara karşı koruyucu olarak, hem de doğurganlığı temsil edici olarak kullanmışlardır. Onların yumurta biçimli şekilleri gözü hatırlattığından, cesetlerin göz yuvalarına yerleştirilirdi. Bunda amaç, ölünün öte dünyayı çürümeyen gözlerle görmesini sağlamaktı. Bu çok yaygın bir gelenek olarak bilinir. Deniz kabuğunun kadın cinsel organına benzetilen yarık kısmından dolayı,bazı eski metinler onu dişi yaşam kapısı olarak adlandırır. O güçlü bir doğurganlık sembolü olarak ve de bir tılsım olarak, doğum sancıları ve kısırlığa karşı kullanılırdı. Kimi Asya ve Afrika ülkelerinde deniz kabukları hayvanların koşum aksesuarlarına takılarak onları nazardan korumak için de kullanılmıştır. Deniz kabuklarının takı olarak kullanılmasından sonra, bunların altın ve gümüşten olan taklitleri de yapılarak çok güzel birer süs eşyası olarak günümüzde de kullanılmaktadır. Bunların mavi sırlı topraktan, akik ve kuvarstan da yapılanları mevcuttur.

Baykuşlu Tılsımlar : Kem gözlere karşı en iyi koruyucunun yine bir başka göz olduğu varsayımıyla tasarlanan baykuş şeklindeki tılsımlar, en çok küçük bir Akdeniz adası olan Minorka'da kullanılmaktadır. En dikkat çekici özelliği gözlerin olduğu bu baykuş şeklindeki koruyucu tılsım, camdan veya metalden yapılır. Bugün bile hala popülerliğini koruyan baykuş tılsımlarının, Minorka'da evleri de büyük felaketlerden koruduğuna inanılır. Baykuşun uğursuz bir hayvan olarak bilinmesi, bu tılsımın pek fazla rağbet görmemesine yol açan en önemli etken olarak değer kazanır. Onun koruyucu rolü, pek çoklarına göre evrensel değildir. Çünkü o, gecenin şeytani yaratığı olarak bilinir.

Köpekbalığı Dişi : Kökeni Ortaçağlara dayanan ve günümüzde bile hem süs eşyası hem de koruyucu olarak kullanılabilen bir tılsım olan Köpekbalığı dişi  bir çok korumayı gerçekleştirdiğine inanılırdı. Bu tılsımın bu adı almasındaki nedene gelince ; Şiddetli bir fırtınada gemisi küçük bir adaya sürüklenen Aziz Paul, karaya çıkınca bir yılanın ısırmasına maruz kalır. O da buna tepki olarak o adayı kutsadı ve yılanlarına lanet okudu. O anda adadaki tüm yılanlar zehirlerini kaybettiler ve zararsız birer hayvan oldular. Bu yılanların zamanla ölmesi kayaların içinde fosilleşen üçgen şeklindeki dişleri ada halkı tarafından Aziz Paul'ün Dili olarak adlandırıldı ve bulundukları yerden çıkartılarak, üzerlerine altın, gümüş gibi montürler yerleştirildi ve kolye, gerdanlık, küpe gibi eşyalar haline sokuldular. Ama bunların aslında yılan dilleri değil, zamanla kayalarda fosilleşen köpekbalıklarının dişleri olduğu , çok sonra ortaya çıkacaktı.

Diş ve Tırnaklardan yapılan Tılsımlar
: Genelde ilkel toplumlardaki yerliler tarafından avlanan hayvanların diş ya da pençe ve tırnakları çok güçlü bir tılsım olarak görülürdü. Buna sebep olarak da hayvanlardaki o müthiş gücün, bu tılsımı kullananlara da geçeceğine inanılmasıydı. Ayı dişleri, bir kaplanın pençesi, bir kurt dişi, yaban domuzu ya da fil dişi çok rağbet gören, her birinin ayrı ayrı koruyucu bir güç yüklendiği tılsımlardı. Mesela bir ayı pençesi, doğum sırasında kadının en büyük yardımcısı olarak görülürdü. Ya da bir kurt dişi bebekleri korkulardan uzaklaştırır ve dişlerinin ağrılarını keser diye bilinirdi. İskandinav ırklarının bir çoğunda kutsal bir hayvan olarak bilinen Boz ayının pençesi, hayvanda bulunan o büyük gücün ve cesaretin tılsımı taşıyana yansıyacağı anlamı taşırdı. Bugün, bir kaplan dişi ya da pençesi, kumarbazların çok inandıkları bir uğur tılsımıdır.

Balık Tılsımları : Yüzlerce yıl Hıristiyan dininin sembolü olan balık, haçın kabul görmesinden sonra bu itibarını yitirerek yerini haça bırakmıştı. Asırlar sonra, 20. yy' da balık tekrar ortaya çıkarak, eski unvanına sahip olmaya başladı. Balık yüzyıllar boyunca cinsel bir sembol olarak ve Büyük Tanrıçanın üreme organlarını temsil eden bir simge olarak görüldü. Eski çağlarda böyle bilinen balık, Hıristiyan olmayan ülkelerde hala kısırlığa ve cinselliğe yardımcı bir tılsım olarak kullanılmaktadır. Kimileri balık tılsımları için " şeytandan korumasa bile taşıyanı cinsel yönden zevk alarak yaşamasını sağlayacak bir tılsımdır." derler. Balık tılsımları, Kuzey Afrika ülkelerinin bir kısmında şans getirmeleri ve cinleri, kötü ruhları uzaklaştırsın diye dükkan önlerine asılırlardı.

Yılan Figürlü Tılsımlar : Çelişkilerin hayvanı yılan, aynı zamanda da iyi bir koruyucu. Birçoğumuzun korktuğu, adının geçmesinin bile insanları ürperttiği yılan , Çağlar boyunca önemli bir tılsım simgesi olarak kullanılmıştır. Yılan şeklinde dolanmış yüzükler, yılan figürlü bilezikler ve kolyeler altınla birleşerek takı dünyasında önemli bir yer kaplamışlardır. Yılanlı tılsımların, hastalıklara karşı çok kuvvetli bir tesiri olduğu bilinirdi. Yılanı ölümsüzlük sembolü olarak da gören toplumlar vardır. Bugün Tıp dünyası bile bilinen bu ölümsüzlük yakıştırmasından dolayı yılanı amblem olarak seçmiştir.

Kedi : Bir patisi havada, oturan ve adeta birini çağıran pozda bir kedi düşünün! İşte bu Japonya'nın en gözde uğuru olan Neko'dur. Sahibine şans getiren ve kötü talihi uzaklaştırır diye bilinen bu kedi tılsımına Japonlar Maneki Neko, yani Çağıran Kedi ismini takmışlardır. Bu kedinin kaldırdığı patisi eğer sol ise, bu, işyerine müşterileri ve bereketi çağırıyor demektir. Şayet sağ patisini kaldırıyor ise, bu da bulunduğu eve huzur ve refahı davet ediyor demektir. Bu çağıran kedilerin beyaz renkte olanları mutluluğu, sarı olanları ise zenginliği işaret eder. Kara kedi de sağlık, sıhhat çağrısında bulunur. Ev girişine ya da dükkan vitrinine konulan bu kedi, gününüzün neşe içinde geçmesini sağlayacaktır. İrili ufaklı bir çok boyutlarda bulunan bu kedi tılsımları, eskilerde tahtadan yapılırlarken, şimdilerde çiniden yapılıp, geleneksel renklere boyanmaktadır.

Mercan (Kırmızı) : Yüzyıllardır tılsım yapımında kullanılan Kırmızı Mercan' ın , taşıyanı nazardan, cinlerden, büyü ve delilik gibi hastalıklardan koruduğuna inanılırdı. Hormon düzensizliği çeken kadınların ve doğumda zorluk çekmek istemeyenlerin üreme organları yanında bulundurduklarında kırmızı mercanın onlara yardım edeceğine inanılır. Ayrıca kırmızı mercanın bebekleri de koruduğuna inanılır. Hatta bebeklerde diş çıkmasına bile yardımcı olduğu rivayetler arasındadır. Kırmızı mercanın en etkili olduğu kullanım şekli, doğal halidir. Süsü eşyası kullanımında da kırmızı mercandan kolye, küpe ve yüzük yapılır.

Bokböceği : Mısır'ın bu kutsal böceği. Günümüz dünyasının bile en geçerli tılsımlarından biridir. Mısırlılar onun yaratılış, erkekliğin tartışılmaz gücü, üreme, bilgelik, reankarnasyon, ölümsüzlük ve yenilenmeyle özdeşleştirirler. Bokböceği tılsımı hemen hemen dört bin yıllık bir faal yaşam süresi gösteren ve dünyadaki tılsımların içinde en uzun bir geçmişe sahip olanıdır. Bugün bokböceği simgeli yüzük, küpe ve broşlar hala hazır kullanılmaktadır. Mısır'da hala bokböceği tılsımları uğur olarak satılmaktadır.

Diğer Hayvan Tılsımları

Ayı : Kadınlarda ağrısız, sancısız doğumun gerçekleşmesine yardımcı olur.

Geyik : Cinsellik sembolü olarak kabul edilir, kısırlığa iyi geldiği söylenir.

Kaplumbağa : Ani gelebilecek ölümlere, cehaletten, acele kararlardan ve zaaflardan korunmak için kullanılır. Efsanelerde ise, ebedi yaşam sembolü , gücün ve aklın simgesidir.

Kırlangıç : Şans ve mutluluk getirdiğine inanılır.

Yumurta : Doğurganlık sembolü olarak bilinir. Renkli taş yumurtalar evlerde sıkça bulunur.

Koç : Doğurganlık ve güç sembolü olarak kullanılır.

Keçi : Kısırlığa ve cinsel iktidarsızlığa karşı kullanılır.

Kuzu : Takana koruma yapar ve kısırlığı önleyerek huzur sağlar. Bir zamanlar o da balık gibi Hıristiyanlığın sembolü olarak kabul edilmiştir.

Yunus : Denizciler arsında pek yaygındır. Deniz kazaları ve denizden gelecek tehlikelere karşı denizcileri koruduğuna inanılır.

Akrep :
Kötülüklerden ve düşmanlardan koruduğuna inanılır.

Çekirge : Bilhassa çiftçilikle uğraşanlar için bol ürün ve bol kazanç demektir.

Güvercin
: Kutsallığın ve barışın sembolüdür, aynı zamanda yangın yıldırım ve sevgisizliğe karşı da kullanılır.

Aslan : Sağlıklı bir yaşam, bol para, başarı, güç ve cesaretin sembolüdür.

Arı : Doğurganlık, mutluluk, refah ve aklı temsil eder.

Boğa :
Cinsel iktidarsızlığa karşı kullanılır. Sevişmeden önce yatağın altına konulduğu bilinir.

Tüy :
İş yaşamında refah ve bol kazanç getirdiğine inanılır.
Read More

19 Ağustos 2022 Cuma

Mühr-ü Süleyman Nedir?


Mühr-ü Süleyman (Davud Yıldızı )

Hz.Süleyman (as)'in mühürüdür. Bu mühür belalara,sıkıntılara karşı,insanların ve cinlerin
musibetlerine karşı koruyucu bir mühürdür.Aynı zamanda günümüzde insanlar bu mührü yahudi simgesi olarak biliyor, Çünkü yahudilerde "Davud yıldızı" olarak nitelenip kullanıyorlar. Ama aslında Davud (as) bir müslüman peygamberi olduğu için ve Süleyman  (a.s) Davud (a.s) 'ın oğlu olduğuiçin,bu sembol bir yahudi sembolü değil,Müslümanların sembolüdür.Bu gafletden uyarmak içinde Şeyh Ahmed Yasin hz.leri bu mühüre sahip çıkmıştır.25 peygamber efendilerimizin ismi yazılıdır.

Hz Süleyman a.s mührü hakkında kısa bir açıklama yapalım

Çok kuvvetli rızık ve bereket tılsımıdır

Her türlü Şeytan ve Cinli varlıkların korktugu bir tılsımdır.

Bereket sembolüdür.

İnsanlar arasında sözü dinlenen olunur

Düşmanlarına karşı güçlü olur
Read More

19 Temmuz 2022 Salı

Melek Alfabesi Enokyan Dili


Melek Alfabesi Enokyan Lisanı


Ibranilerden öğrenilen Celestial ve Enochian Alfabelerine ayrıca “Melek Alfabeleri” de denir. Isa’nın öldüğü eski zamanlarda araştırmacılar Melek Hükümdarlıkları üzerinde ciddi çalışmalar yapmaya başladılar. O zamanlar Hristiyanlık ve din çok ciddi konulardı. Hükümdarlar kimin din hakkında bilgi verip konuşabileceği ve kimin konuşamayacağı üzerine sıkı kurallar koymuşlardı. Bu araştırmacılar gibi yasal olmayan yollardan çalışmalar yapmak hükümet tarafından kötü cezalara çarptırılıyordu.

Bu alfabelerin ibranilerin alfabeleri değiştirilerek meydana getirildiği ve kutsal melek ve Tanrı sembolleri içerdiği belirtilmiştir.

Enokyan Maji sistemi, 1580’li yıllarda Dr. John Dee ve Edward Kelley‘nin çalışmaları sonucunda elde edilen son derece karmaşık bir sembol ve dil sistemidir. Bu sistem onlara bedensiz varlıklar tarafından tebliğ edilmişti. bu varlıkları melek diye tanımladılar. Bu sistem, böyle kısa bir yazida anlatmak için fazla kapsamlıdır. Hatta, Dee ve Kelley’nin sandıklarından çok daha kapsamlı örneğin, Büyük Elemanlar Tablosu evrenin altı boyutlu bir şemasıdır.

Dee ve Kelley’nin bunu tam olarak idrak ettikleri düşünülmüyor .Üç boyutun ötesini içerecek geometrik çalışmaların o devirlerde gelişmediği bilinmekte .Son asrın sonlarında, bazı Golden Dawn (Altın Şafak Cemiyeti) üyeleri tarafından bu konuda önemli çalışmalar yapıldı (özellikle McGregor Mathers ve Aleister Crowley). Bu sistemin evren görüşü şöyledir, fiziksel evren iki yöne aynı anda hareket eden dört boyutlu bir hiperküredir .Dördüncü boyutta hareket eden bir Einstein evrenini düşünürseniz sanırım buna zaman benzeri hareket iyi bir benzetme olur. Hiperküre elemanlara ve alt elemanlara bölünmüştür (Golden Dawn revizyonunda harfleri ve başka sembolik sistemleri içine yerleştirdiler), bunlar da ayrıca bölünür, dolayısıyla bütünün her biriminin içerdiği güç istenildiğinde belirli veya genel olabiliyor.

Varlıklar bu güçlerin çeşitli çalışmalarında kullanılacak insan dışı bir dilde yazılı bir dizi metin çağrı veya anahtar verdiler. Bu sistemde ayrıca, gezegen güçleri vs.. gibi oldukça yaygın Rönesans maji - büyü unsurları da vardır.

Enochian 1. – Psişik Yetenekleri Kuvvetlendirir
Enochian 2. – Majikal Korunum ve Kişisel Güç
Enochian 3.- Şifa Vermek & İyileştirmek
Enochian 4. – Mutluluk, Keyif ve Aşk
Enochian 5.- Gizli Olanları Bilmek & Kehanette Bulunmak
Enochian 6. – Mars’ın Gücü
Enochian 7. – Dünyayı Kutsamak & Güzellikleri Korumak
Enochian 8. – Ateş & Ateşe Hükmeden Varlıklar
Enochian 9. – Şifa
Enochian 10. – Dilek
Enochian 11.- Kısmet & Büyü Bozma
Enochian 12. Gizlediğiniz Şeyleri Korumak
Enochian 13. – Birinin Aklını Karıştırma
Enochian 14. – Erkeklik Bağlama & Şehvet Yok etme
Enochian 15. – Paraya Hükmetmek
Enochian 16. – Şan Şöhret Kazanmak & İnsanlara Hükmetmek
Enochian 17. – Kısmet & Yardım
Enochian 18. – Huzur & Korunma

Enokyan alfabesiyle rüyaya girme

enokyan alfabesiyle rüyaya girme
birinin rüyasına girebilmek için enokyan alfabesiyle rüyasına girilmesi istenilen kişinin adı yazılıyor ve bu yastığın altına konuluyor.
Read More

Cinlerle Nasıl İletişim Kurulur?


Cinlerle Ruhlarla Çağırma Nasıl Olur?

Cinlerle iletişim kurma hakkında bugün sizlere bilgiler aktaracağız ; Bütün bu ruh çağırma dalaverelerinin kökünde eskilerin “Hüddam ilmi”, halkın da “CİN`cilik” dediği mesele yatmaktadır.

Bilhassa eskilerin ve Anadolu halkının yakından bildiği bu konu şöyledir:
Bazı tesbih veya duaların birer “HADİMİ” yâni “hizmetlisi – görevlisi” vardır.
Eğer bir kişi oturup, o kelimeyi veya duayı adedince okur, sonra da karşısına dikilen CİNden, o an için korkmadan bir şey isteyebilirse, o şey derhal olur!.
Veya o CİNin kendi emrine girmesini isterse, o cin artık onun hizmetkârı durumuna girer!. Bunun için de bir çok formül vardır!.
Bu formülleri bünyesinde toplayan bir çok kitaplar yazılmıştır eskiden ki, bunların içinde en meşhuru; “KENZÜL HAVAS” ismiyle bilinenidir. Bu kitabın içinde bir çok formüller vardır…Ancak burada şunu da hatırlatalım ki, “HÜDDAM”cılık ile “RUH ÇAĞIRMA(!)-SPİRİTUALİZM” arasında çok büyük bir fark vardır. İşte o fark da şudur:

Ruh çağırma(!) veya spiritualizm denen oyunda CİNlerle temasa geçen kimseler, daima CİNLERİN elinde oyuncak olurlar…

Aynen aslan eline düşmüş tavşan gibi; CİN de onları istediği gibi elinde oynatır… Ve onlar bu durumu asla fark edemezler.

“Hüddam” ilminde ise, formül, diğer yan şartlarıyla birlikte tam olarak uygulanabildiği zaman;insan, CİNni tam anlamıyla pençeleri altına alır; ve ona bütün istediklerini yaptırabilir. Hattâ, bir insanı bile, bu yolla o CİNine öldürtebilir. Aksi halde, yâni emre uymadığı zaman o CİN perişan olur.

Bu sebeple, bu ilmin kullanılmasında, insan için öteki sisteme göre mutlak bir avantaj vardır.İşte aradaki bu fark sebebiyle, eskilerin ve günümüzde de sadece birkaç kişinin bildiği “Hüddam ilmi”, spiritualizmden kat be kat üstün durumdadır. Çünkü, anlattığımız üzere, bu ilimde insan için CİNni emri altına almak söz konusudur. “Spiritualizm” diye veya “Ruh çağırma(!)” diye bilinen CİNlerle bağlantı hâlinde ise, CİNni hiç bir şekilde, bir bilgiyi vermek veya bir işi yaptırtmak için zorlamak söz konusu değildir.
Ancak burada şu hususu da çok iyi bir şekilde anlatmak gerekir;Eğer bir kişi “Hüddam ilmi’’nin gereği olan formüllerden birini yapmaya kalkar da; sonra
başlamışken, şu veya bu sebeple; meselâ formülü uygularken yarıdan itibaren duyacağı seslerden veya o sırada gözüne görünen acaip şekillerden korkarak yarıda bırakırsa, işte o anda onun için felâket başlar.

Onun, etkisi altına almaya çalıştığı CİN, o anda onu rahatlıkla avlar ve bu kişi CİNi emrine almaya çalışırken, CİN onu ele geçirmiş olur… Ki bundan sonra, o kişi artık CİNnin emrine bağlıdır. Böylece, Dimyata pirince gidilirken evdeki bulgurdan da olunur.Bu sebepledir ki, “Hüddam ilmi”ne dayanan bir formülü, ya hiç yapmamalı, ya da başlanıldığı zaman, ne pahasına olursa olsun sonuna kadar yapmalıdır.Nitekim bu formülün tam olarak yapılmaması için o CİN, bir takım gürültüler oluşturur veya sesler çıkartır, âdeta içinde bulunulan evi veya katı yıkılıyormuşçasına gürültülerle sarsabilir; akla hayâle gelmeyecek korkunç şekillerde göze görünebilir!. İşte bütün bunlar olmasına rağmen, kişinin bütün
soğukkanlılığıyla elindeki formulü bitirmeye çalışması îcabeder.

Nitekim, “fazla tesbih çekmekten deli oldu”, diye halk arasında anılan hal de bu esasa dayanır.Bir kişinin yönlendiricisi olmaksızın ve formülü bilmeden rastgele tesbih çekmesi, ister istemez bir şifreyi meydana getirir ki, bu durumda, o anda şifreyle bağlantılı olan CİN otomatik olarak harekete geçip, o kişiyi hükmü altına alır… Ve o kimsenin bu durumdan haberi yoktur

CİNi kontrol altına alabilecek güce de sahip değildir. Artık ister istemez o CİNle iletişimleri başlamış olur.
Bu ilişkinin başlaması da bazen kulağına, bazen da içine gelen seslerle olur… Kezâ bundan önce de burun yoluyla kokular tesbit eder bazen… Ve sonunda CİNleri çeşitli şekil ve kıyafetlerde görmeye başlar bu yolunda devam ederse…
Bu gibi kişler, duydukları sesleri veya aldıkları kokuları ya da gördükleri şeyleri bu konuyu bilmeyen kişiler içinde açarlarsa, derhal “aklını kaçırdı”, “oynattı” diye nitelendirirler ve hastaneye kaldırılırlar. Oysa tıp henüz bu konuda âcizdir. Elektro-şokla tedavi etmek ister fakat bunu da başaramaz!.
Bu gibi kişiler, artık halk arasında “meczup” “zararsız deli” tabirlerine muhatap olarak hayatlarına devam ederler.
Bu gibi kişiler eğer içine düştükleri duruma rağmen, bu sahada yetkili bir şahsın eline geçerlerse, o halden kurtulmaları yollarının düzeltilmesi ve o yolda ilerlemeleri mümkündür.

Read More