20 Ağustos 2022 Cumartesi

Dürzilik

Dürzilik


Fatimi halifesi el-Hakim Biemrillah'ı tanrı olarak kabul eden ezoterik bir inanç akımıdır. 11. yüzyılda Suriye'de ortaya çıkan bu akımın adını kurucularından Ebu Abdullah Muhammet bin İsmail Anustegin ed-Derezi'den aldığı ileri sürülmektedir. Kimi araştırmacılar, Dürziliği İslam'ın Batini akımları arasında saymalarına karşın, Sünni şeriatıyla olduğu kadar Şii-Batini anlayışla da çatışan tarafları vardır.
Dürziliğin Kökeni

Dürzilerin ırk olarak kökenleri konusu tartışmalıdır ve oldukça farklı köken kuramları ileri sürülmüştür. Bir görüşe göre Dürzilerin kökeni, Hititlere ya da Galatlara kadar geri götürülür. Bazı araştırmacılar, eski İran kavimlerinden Perslerin ve Medlerin inançları olan Mazdeizm ile Dürzilik arasındaki benzerlikleri kanıt sayarak, Dürzilerin bu kavimlerin soyundan geldiklerini ileri sürerler. Kimi etnograflar ise Dürzilerin Asurlular tarafından sürgün edilmiş barbar bir kavmin devamı olduklarını savunurlar.

Dürzilerin kökeni hakkında bir başka görüş, bunları Fenikeliler ile ve özellikle Eski Ahit'te I. Krallar 5:6 'da sözü edilen ve Süleyman Tapınağı'nın yapımı sırasında Lübnan dağlarından kereste sağlayan Saydalı isçilere bağlamaktadır. Uzun yıllar boyunca Lübnan'da yasamış olan Haskett-Smith, “The Druses of Syria” (Suriye Dürzileri) adlı yapıtında: “Dürziler, kendilerinin Süleyman Tapınağı'nı yapanların torunları olduklarını ileri sürüyorlar; oysa Eski Ahit ve Yahudi tarihi hakkında bilgileri pek sınırlı.” diye belirtmektedir.

Dürziler, kendilerini Arap ırkından sayarlar. Dürzilerin kökeni konusunda en çok yandaş toplamış olan görüş, Dürzilerin Yemen'deki Süryani kökenli Araplar oldukları biçimindedir. Bu görüşe göre Dürziler, büyük bir sel felaketinden sonra Yemen'den ayrılarak kuzeye göç ettiler. İslam'ın yayılması sırasında bu yeni dini benimseyerek, Lübnan'ın dağlık yörelerini yurt edindiler.

Dürzilerin kökeni hakkında Batı'da geliştirilmiş olan bir söylenceye göre Dürziler, Haçlı Seferleri sırasında Lübnan dağlarına yerleşmiş olan Dreux Kontu ve adamlarının soyundan gelmektedirler. Bu topluluğun torunları kendi dil ve dinlerini tümüyle yitirmişlerdir. Dürzi sözcüğünün kökeni de Dreux'ten türemiştir. Söylenceye göre, 12. yüzyılda yörede kalıp, memleketlerine dönemeyen bu Haçlılar, Müslümanların baskısı karşısında Comte de Dreux'nün komutası altında dağlara çekilmişler ve yerliler ile evlenerek ayrı bir topluluk oluşturmayı başarmışlardır. 17. yüzyılda bu söylence daha da geliştirilmiş ve Dürzilerin başında bulunan Emir 2. Fahreddin'in Lorraine hanedanı ile kan bağı bulunduğu ve bu yolla ilk Kudüs Haçlı Kralına bağlandığı ortaya atılmıştır. Fahreddin'in 1613-1618 yılları arasında Floransa ve Paris'te kaldığı, hem Medici hanedanı hem de Fransa Kralı 13. Louis ile Osmanlılara karşı ittifak kurduğu bilinmektedir.

Dürziliğin inançsal kökeni, Mısır'daki Fatimi devletine dayanmaktadır. Araştırmacılar, Dürziliğin tarih sahnesine çıkışını, Fatimi halifesi el-Hakim Biemrillah'ın kendisinin Tanrı olduğunu ileri sürdüğü 1017 yılı olarak kabul ederler. Bu yıl, Dürzilerce takvim başlangıcı biçimde değerlendirilir.

el-Hakim'in veziri olan Hamza bin Ali, Hakim'in Tanrılığına dayanan bu yeni inancı yaymak görevini üstlenir ve Hakim'in imamlığını ve Tanrılığını savunan iki risale kaleme alır. Bu risalelerde Allah'ın yedi imama hulul ederek insan biçimine büründüğünü, Hakim'in özünde Allah'ı bulunduran son imam olduğunu iddia eder.

Hamza, Hakim'in Tanrılığının yanı sıra, kendisinin de peygamber olduğunu ortaya atar. Hamza bu yeni inançları yayması amacıyla Anustegin ed-Derezi'yi Suriye'ye gönderir. Anustegin, Suriye ve civarında yaptığı propagandalarda oldukça başarılı olur. Diğer taraftan 1020 yılında Hamza, Kahire'de bir camide inançlarını açıkça duyurur ve bunun üzerine Hamza karşıtı büyük bir ayaklanma başlar. Hamza, bir süre Hakim tarafından korunur ve sonra ortadan yok olur. Halife Hakim ise, giderek genişleyen ayaklanma karşısında özellikle Fustat kentine karşı müthiş bir intikam hareketine girişir. Ne var ki tam bu sırada halife Hakim de 23 Şubat 1021 gecesi esrarengiz biçimde ortadan kaybolur. Hakim ve Hamza'nın yandaşları, Mısır'ı terk etmek ve Suriye'de Anustegin ed-Derezi tarafından oluşturulan topluluklara katılmak zorunda kalırlar.

Zamanla güçlenen Dürziler, Haçlı Seferleri sırasında İsmaililer ile birleşerek İslam ordularına karşı Hıristiyanların yanında yer alırlar. Ancak bu dönemde o yörede yasayan İsmaililer ile Dürziler arasındaki ilişkiler hakkında açık bir fikir edinmek olanaklı değildir. Bir çok araştırmacı, bu iki mezhebi birbirine karıştırmıştır. Kesin olarak bilinen, her iki mezhebin de Haçlı Seferleri'nin sonuna kadar Hıristiyanların müttefiki olarak kaldıklarıdır.

Haçlı Seferleri'nden sonra yörede varlıklarını sürdüren Dürziler, Kaysiler ve Yemaniler diye iki kola ayrıldılar. Yemaniler, Mercidabık Savaşı'nda Osmanlıların yanında yer aldı. Daha sonraki yıllarda sık sık çıkardıkları ayaklanmalar ve kargaşalıklarla Osmanlı İmparatorluğu'ndaki sorunlu topluluklardan biri olma özelliklerini sürdürdüler.

1. Dünya Savaşı sırasında diğer Arap kabileleri gibi Osmanlılara karşı harekete geçtiler ve Fransız işgali sonucu Osmanlı yönetiminden ayrıldılar. Fransızlar Dürzilerin yaşadıkları yörede özerk “Cebel-i Dürz Emirliği”ni kurdular. Dürzi Emirliği, 1936'da kaldırıldı ve Dürzilerin bir kısmı Suriye'ye, bir kısmı da Lübnan'a bağlandı.
Dürziliğin İnançları

Dürziliğin inançsal temeli, Hamza bin Ali tarafından oluşturulmuştur ve dört temel ilkeye (farz) dayanır.
1. Hakim'i Allah Bilmek

Hakim, hem Allah hem de insandır (Lahut-Nasut). Bu iki nitelik birbirinden ayrılmayacak ölçüde iç içe geçmiştir. Allah'ın tüm işleri anlamlı ve bilgecedir. İnsan aklı O'nu ve işlerini kavrayıp tanımlayamaz. Allah, bir çok kez insan biçiminde ortaya çıkmıştır; en son olarak Hakim biçiminde kendisini göstermiştir. Kötülükler ve bozukluklar ortadan kalktığında gizlendiği yerden bir kez daha ortaya çıkacak, Dürzileri ödüllendirip inançsızları cezalandıracaktır
2. Emri Bilmek

“Kaim al-Zaman” olarak da adlandırılan emir, Hamza bin Ali'nin kendisidir. Hamza, Allah'ın ilk yarattığı, ilk cevheridir. Evren ve tüm diğer varlıklar ondan yaratılmıştır; bu nedenle Hamza, yaratıkların en onurlusu ve Allah'ın elçisidir. Dünya ve Ahret islerini yöneten, ceza ve ödül veren odur. Allah'ın öz nurundan yaratıldığı için, imamların imamı olup, kıyamet gününde sevap ve ikab onun eli ile yapılacaktır. Yer, içer, el ile tutulur. Babası ve anası vardır. Karısı ve çocukları yoktur. O, nedenlerin nedeni ve tümel akildir (Akl-i Külli).
3. Hududu Bilmek

Tanrısal emirleri öğreten ve yayanlara “Hudud” denir. Hudud'un başı Hamza'dır ve onunla birlikte sayıları beşe ulaşır. Bunlara “Vezir” de denilir. Hamza'dan sonra gelen dört hudud, yaratıkların en onurlularıdır, evlenmedikleri gibi her türlü günahtan uzaktırlar. Bunlar dışında hudud sayılan üç grup daha vardır: “Dai”ler, “Mezun”lar ve “Mukassir”ler.

Dinin önderleri diye adlandırılan “hudud” aslında beş Tanrısal ilkeyi temsil etmektedir. Beş Dürzi önderin de kişiliklendirilen bu beş ilkeden ilki erkek ilke olan Evrensel Akıl'dır ve Tanrı'nın ilk yarattığı varlık olan Hamza bin Ali tarafından temsil edilir. İsmail bin Muhammed tarafından kişiliklendirilen ikincisi Evrensel Ruh 'tur (Nefs) ve dişi ilkedir. Bunların ikisinden, Muhammet bin Vehb'de kişiliklenen, Söz (Logos) türemiştir. Söz ve Evrensel Rus'tan üreyen ve Selame bin Abdullah'da kişilik kazanan dördüncüsü ise Sağ Kanat (el-Cenahu 'l-Eymen) ya da Yöntem'dir. Sağ Kanat'tan aynı biçimde üreyen ve Bahaeddin Muktena'da kişiliklenen Sol Kanat (el-Cenahu 'l-Yesar) ya da İzleyen besincileridir. Bunlar, aynı on sefirotun Kabalacılardın gizem ağacını oluşturması gibi, Dürziliğin dinsel hiyerarşisini oluştururlar. Büyük olasılıkla Dürziler, bu kavramları Kabalacılar'dan almışlardır.

Dürzilerin kutsal simgesi Beş köşeli bir yıldızdır. Bu yıldızın her bir köşesi ayrı renkte olup, Beş hududu ve onların niteliklerini temsil eder:

Yeşil: Gerçeğin anlaşılması ve kavranması için gerekli olan “Akıl”dır. Allah'ın iradesini temsil eder.

Kırmızı: “Nefs”tir ve varlığın sınırlarını belirler. Akla yardımcıdır.

Sarı: Gerçeğin en yalın ifadesi olan “Söz”dür. İlk ikisine yardımcı olmaktadır.

Mavi: “as-Sabik”tir. İradenin düşünsel gücünü temsil eder. Söz'e yardımcı olmak ve onu her türlü kötülükten koruyarak, evreni uyum ve düzen içinde tutmak üzere yaratılmıştır.

Beyaz: “al-Tali”dir. Mavi'nin gerçekleşmesi ve gücün maddeleşmesidir.
4. Vasiyetlere Uymak

Bazı ahlak kurallarından oluşan ve “Hasil” da denilen vasiyetlere uyulması zorunludur. Bu kurallar:Doğru sözlü olmak (Sidk al-Lisan).
Kardeşlik, mezhep üyelerini koruma (Hifz al-İhvan).
Önceki tüm ibadetlerin ve dinsel inançların terk edilmesi.
İblis'ten ve tüm kötülerden uzak durmak.
Hakîm'ın tek Tanrı olduğuna inanmak (Tevhid al-Hakîm).
Hakîm'ın buyruk ve eylemlerine boyun eğmek.
Hakîm'ın iradesine teslim olmak.

Öğretileri su şekilde özetlenebilir: Yalnızca tek bir Tanrı vardır. O, bilinmez ve bilinemez, tahayyül edilemez. Yalnızca O'nun varlığını, var olduğunu doğrulayabilir ya da bilebiliriz. Tanrı insan biçiminde dokuz kez görünmüştür. Bunlar, bedenlenme (incarnation) biçiminde değildir, zira Tanrı bir bedene gerek duymaz, bu belirmeler daha çok bir insanın elbise giymesi gibi Tanrı'nın beden giymesi tarzında olmuştur.

Dürzilerde bilgeliğe yalnızca belirli bir dinsel eğitimi tamamlamış olan seçkin kişilerce ulaşılır; bunlara “akıllılar” anlamına gelen “Ukkal” denir. Bunlar başlarına beyaz sarık sararlar ve kendi aralarında özel toplantılar düzenlerler. Dürzilikte “Ukkal”ın uygulamakta olduğu dokuz dereceli bir hiyerarşik yapılanma bulunmaktadır. İnisiyasyonun ilk yılında deneme süresini tamamlayan aday, asil üyeliğe kabul edilebilir. Çıraklık devresini tamamlayan Dürzi'nin ancak ikinci yılda inancının simgesi olan beyaz sarık takmasına izin verilir ve mezhebin tüm gizem törenlerine katılmaya hak kazanır.

Çoğunluğu oluşturan diğerleri Dürzi inançlarının yalnızca sınırlı bir bölümünü bilirler ve bunlara da “cahiller” anlamına gelen “Cuhhal” denilir. Bunlar ancak herkese açık ibadet yerlerinde buluşurlar. Böylelikle iki katlı bir inançsal yapıya sahip olan Dürzilik, kendine özgü bir ezoterik yapı ortaya koymaktadır. Bu tür iki katlı inançsal yapıların özellikle Manicilik, Bogomiller, Paflikyanlar ve Batı'da Katharlar'da bulunduğu bilinmektedir.

Dürzilerin inançsal ilkelerinin yalnızca bir tür inisiyasyondan geçmiş kendi mezhep üyelerine açıklanan gizler olması nedeniyle, inanç ve öğretileri tam olarak bilinmemekle beraber Musevilik, Hıristiyanlık ve İslamiyet karışımı bir ulaşımcı sentez gibi değerlendirilmektedir.

Tapınmaları gizli olduğundan törenleri hakkında güvenilir bilgilere sahip değiliz. Yüksek ağaçlıklar arasında ya da dağların tepelerinde gizlenmiş kutsal yapılarında hemen hiç süsleme yoktur. Belirli bir ritüelleri ve okudukları bir duaları da yoktur, ama törenler sırasında ilahiler söyler ve kutsal kitapları okurlar.

Son olarak, sanki gizli bir örgüte benzerliklerini tamamlamak için, Dürzilerin birbirlerini tanıyabilmek amacıyla benimsedikleri işaret ve şifreler olduğunu ve bunların karşılıklı olarak alınıp verilmemesi halinde gizemlerine dair tek sözcük etmedikleri bilinmektedir.
Günümüzde Dürzilik

Dürziler bugün Lübnan, Suriye, İsrail ve Ürdün'de dağınık topluluklar biçiminde yasamaktadırlar. En yoğun olarak yasadıkları bölge Lübnan'ın dağlık yöreleridir. Dürziler, uzun yıllardan beri Lübnan dağının güneyi ile Anti-Lübnan dağlarının batısı arasında kalan; kuzeyde Beyrut'tan güneyde Sur'a ve Akdeniz kıyılarından Şam'a kadar uzanan bölgede oturmaktadırlar. Ayrıca az sayıda da olsa Avrupa, ABD ve hatta Avustralya'da da Dürzi toplulukları bulunmaktadır. Dünya üzerinde toplam sayılarının yaklaşık 350.000 kadar olduğu sanılmaktadır.

Müslümanlar, Dürzileri Müslüman olarak görmezler. Buna karşılık Dürziler kendilerini Müslüman olarak, hatta Müslümanların en doğru inançlısı biçiminde değerlendirirler. Kendilerini “Muvahhidin” (Tanrı'nın birliğine inananlar) olarak adlandırırlar.
Read More

Dehr İnancı

Derh İnancı

Aslolarak âlemin yaratılışından yok oluşuna kadar geçireceği zamana isim olmuştur. Ezherî'ye göre Araplar karında uzun zamana "Dehr" denildiğinden, dünyanın ömrüne de aynı isim verilmiştir.

Bazı kimseler de belalar ve musibetleri "Dehr'e isnat ederek "Dehr'den şikayet ve nefret etmişlerdir. Bu izaha göre "Dehr", büyük bir güç olarak bilinmektedir.
Cahiliye Devrinde Dehr İnancı
br />Cahiliye Araplarına göre insan, varlığını Allah'ın yaratmasına borçludur. İnsan yaratılınca, yaradanıyla bütün bağlarını keser. Yeryüzüne geldiği andan itibaren varlığını, hayatını çok daha kuvvetli bir başka gücün eline koyar. Onun yönetimine girer. Bu diktatör gücün yönetimi de insanoğlunun ölümüne kadar sürer. Ölüm de hayatı boyunca zulmü altında nlediği bu gücün son darbesidir. Bu gücün adı, "Dehr'dir.

Hayatın akışı, "Dehr'in kontrolünde kabul edilmiştir. Bu düşünce, Kurân-ı Kerîm'de inkarcı Arapların ağzından şöyle anlatırlır:

"Biz, yaşarız, ölürüz. Bizi Dehr'den başkası helak etmiyor."

Cahiliye Araplarının hayat görüşü, merkezinde "Dehr" adı ile bilinen karanlık ve esrârengiz bir düşünce taşır. Tabiat, yaratıcı; Dehr ise öldürücüdür. "et-Tab'ul-muhyî ved'd-derhru'l-müfni" cümlesiyle özetlenen bu düşünce, beşikten mezara kadar kişinin hayatına el atar ve pençesi altında tutar.

Kozmolojik alanda, rızık, ecel, saadet ve şekâvet gibi insan hayatını ilgilendiren birçok yönün "Dehr" ya da "Eyyam" diye adlandırılan kaçınılmaz bir kuvvet tarafından daha başlangıçta tayin edildiği düşüncesi, bu hayat görüşünün en belirgin vasfıydı.

"Dehr", ibadet edilecek bir ilah değil, dikkate alınması gereken kozmolojik bir kuvvetti.Watt, bu ifadeleriyle "Dehr'i kozmolojik bir kuvvet olarak tarif etmektedir.

Gerçekten de "Dehr" kozmolojik bir kuvvet midir, yoksa Cahiliye Araplarının muhayyilesinde ürettikleri bir tanrı mıdır? Kurân'ın yaklaşımı, bize "Dehr'i tanrı olarak kabul ettiklerini haber vermektedir.

İslam öncesi Arap şiiri, insan hayatının "Dehr" ile kontrolü ya da tayin ve tespiti ile ilgili atıflarla doludur. Bir kimsenin başına gelen, hep "Dehr" tarafından ortaya konur. Onun başarısı, daha çok bahtsızlığı, "Dehr'den gelir. "Dehr", hedefini hiç şaşırmayan oklar atar.Arap atasözleri arasında "Dehr'den daha şiddetli" cümlesi meşhurdur.

Türkçemizdeki "Felek" kavramının çağrıştırdığı mânâ da "Dehr'in mânâsıyla ortaktır. Ancak "Felek" inancı, yaratıcı mânâsında olmayıp genele kötülüklerin kendisine nispet edildiği bir kavram olarak görülmektedir.
Hadislerde Dehr İnancı

Kurân-ı Kerîm'de sadece iki yerde geçen "Dehr" kelimesi, "zaman" ya da "çok uzun zaman" manasında kullanılmıştır. Hz. Muhammed'in hadislerinde de aynı manada kullanıldığı gibi  "Allah" manasında da kullanılmıştır.

Kurân ayetleri ve hadisi şerifler ışığında konu incelendiği zaman, insan rızkının, ecelinin, saadet ve şekavetinin önceden tayin ve tespit edilmiş olduğu fikrinin İslamî anlayışta "kader" kavramıyla izah edildiği görülür.

Bu anlayış içinde birbirine yakın manada iki müterâdif kelime olarak ifade edebileceğimiz "Dehr" ve "Kader" kelimelerini, bütün bunların ifade ettiği manadaki, her şeyi yaratan Allah olarak da anlayabiliriz. Zaten bahsimizle ilgili bir kısım hadisler de bu manayı ifade etmişlerdir.

Hz. Muhammed,

"Vay şu dehr'in mahrumiyet ve hüsranına! diye sebbetmeyiniz; çünkü dehr, Allah'tır."

buyurmuştur. Başka bir hadiste;

"Resulullah, şöyle buyurdu: Allah, şöyle buyurdu: Ademoğulları, dehr'e hakaret ederler. Oysa ben, dehr'im. Gece ve gündüz, benim elimdedir."

Bu bir hadisi kutsî ve buna rağmen mevsukiyeti şüpheli ise de, bunun, adı birden fazla isnad zincirinde görülen ez-Zühri'nin zamanında yaygın olduğu görülmektedir. Sonraki alimler, Allah'ın Dehr'le bu tarzda aynîleştirilmesinden dolayı şaşırmışlar ve bundan kaçınmak için çeşitli yolları denemişlerdir. Bu yollardan biri de, "ene'd-dehrü" yerine "ene'd-dehriyyü" şeklinde okumak ve bu okuyuş şekline "Ben, ebediyim." manasını vermekti.

İbn Kuteybe, şu örneği ele almayı tercih etti: "Zeyd, Feth'dir." cümlesi, Zeyd kölesi Feth'e o işi yapmasını emrettiği için katl'den dolayı sorumludur anlamına gelmektedir. Bu şekilde Dehr, her zaman olduğu gibi Allah'ın bir vasıtası olmaktadır.

Bu hadislerde açıklandığı gibi Hz. Muhammed, Cahiliye Araplarının sahip oldukları "Dehr" inancını, onların anladığı manasıyla reddetmiş ve "Sakın sizden biriniz Dehr'e sövmesin. Allah, Dehr'dir." buyurmuştur. Bunun manası şöyledir:

Kainatta cereyan eden hadiseleri Dehr'in işi sanıp da Dehr'e sövmeyiniz. Bütün olayların yaratıcısı, Allah'tır. Binaenaleyh, ölüm gibi hoşa gitmeyen şeylerden dolayı onun halıkını Dehr sanıp da ona sövdüğünüzde, o sövmeniz, hoşlanmadığınız şeyleri yaratan Allah'a gider demektir.

Bu konuda Kurân ve sünnetin getirdiği esas, yukarıda da görüldüğü gibi, İslam kavramını nihai kontrolün hayr-i şahsi ve duygusuz "Dehr'e değil, bağışlayıcı Allah'a dayandığı şekliyle değiştirmiştir.
Read More

Yıldızların İnsanlara Etkileri

Yıldızların İnsanlara Etkileri


Ay

Vücut hatlarında daireye yakın büyük yuvarlaklar, soluk bir ten şişmanlığa yatkınlık, çıkık ve geniş bir alın, donuk bir bakış, kısa ve yuvarlak uçlu bir burun, yarı kapalı küçük bir ağız, çok az çıkıntılı bir çene, yuvarlak gözler, yassı bir sima, kameri,(ay) tiplilerin güzel mavi gözleri, yüksek, küçük ve dik göğüsleri olur. Kadın ve erkek kameriler (Ay tabiatlı) miyop olurlar. Oluruna bırakan zararsız, tevekkül eden bir yapıları vardır. Mücadeleden çekinirler, yalnızlığı severler. Kameriler akıl ve muhakemeden çok his ve düşünceye kabiliyetlidirler. Bazı kameriler soluk ten renginde olduğu gibi bazı kamerîlerde süt gibi beyaz olurlar. Süt gibi beyaz olanların gözleri de beyaz olur. Saçları lif renginde sarışındır.

Kameriler çok yumuşak kalplidirler. Vefakar olmakla beraber kolaylıkla kendilerini teslim ederler. Bu da karşı koyma güçlerinin azlığındandır. Aşkta şehvetleri cismani olmaktan ziyade dimağıdır (yani hayalleriyle kurarak zevk alırlar) soğuk tabiatlı olmakla birlikte muhabbetli olurlar. Kameri kadınlar zarar görmedikleri her şeye ve insana karşı muhabbet hissederler. Kameri kadınlar bazen erkekler üzerinde garip bir cazibeye sahiptirler. Sevmekten çok sevilirler. Evlilik hayatında kameri kadınlar itaatkar, tevekkül sahibi ve kanaatkar bir eş olurlar. Çocuklarına düşkünlükleri daima kocalarına olan bağlılıktan daha fazladır. İyi bir aile kadını olmaya müsaittirler. Az kıskançtırlar. Kameri erkekte iyi bir aile reisi olmaya kabiliyetlidir. Eşlerini pek seçmedikleri için çoğunlukla kötü bir evlilik yaparlar. Uysal oldukları için iyi bir eş ile mutlu olabilirler. Kamerîlerin bazılarının boyu uzun, dişleri gayet düzgün, güzel ve küçük olur. Bazılarının kısa ve dişleri iri olur. Çoğunlukla dişleri beyazdır. Eğer Ay Zuhal ve Utarit'in tesiriyle karışırsa sahibi tembel, ahmak, avare, hakir, korkak ve deli olur. Bunlar hakir kimselerdir. Kamerîlerin çoğunda görülen ahlak: Zaaf, acizlik, ihanet, acele ve tembelliktir.

Şemsi (Güneş
bademi yüz hattı doğrulardan oluşmuş bir çehre. Hafif ve kıvrımlı köşeler, kemik ve adalelerin keskinliklerini izale eden hafif ve yumuşak etler. Hafif limon rengine çalan bir beniz, yüz sakin, ağır başlı, alın yüksek ve kemerimsi, gözler tatlı ve aynı zamanda ciddi, göz bebekleri benekli, kirpikler uzun, burun zayıf ve kemerli, çene ince, ağız orta, dudaklar az kalınca ve renkli, çene yuvarlak ve ileri, boy orta, vücut kılsız, kendisine uygun bir endam, böğürleri içeri doğru, kemikli, erkeklerde az çıkmış güzel bir sakal, yüzde az çizgi, ölçülü adımlar, saç kıvırcık, ince rengi, biçimli ve eksilmeyen bir tebessüm. Uygun şekilde kasları vardır.
Ahlakları

Güneş yıldızının başlıca vasıfları: kuvvet şiddet, gazap, his ve rikkat, haya iffet, izzet ve zekadır. Bu yıldızın tesiri altında bulunanlar baş olmaya, emretmeğe meyillidir. Büyük aşklara müsait değildirler. Kendileri için yaşarlar.

Onun için iş hayatlarında, dostluklarında, ailede hayli bedbaht olurlar. Kıskançtırlar. Yüksek bir zeka sahibidirler. Her şeyi anlarlar, fakat hiçbir şeyde ihtisas sahibi olamazlar. Evlendiklerinde mutlu edemezler ve mutlu olamazlar. Derin mertebelere erişemezler. Kıskançlık ve şüphelerini sık sık açığa vururlar. Bu histen kurtulamazlar.
Mars

Merih demek: Şecaat, neşat hiddet kızgınlık, kuvvet, inat, ihtiras, sefahat, riyaset demektir. Çoğunlukla büyük askerler bu yıldız mensupları arasından çıkar. Merihlilerin yüzlerinde keskin hatlar, çekik yüz, adalelerin üzerinden zaviye ve köşelerini belli eder şekilde gergin etler, kırmızı yağız çehre, yüz bir kare içine resim edilebilir şekildedir. Çok zinde ve hareketli, genellikle baş küçük, yüksek ve geniş şakaklı alın, kolayca kapanan geniş kirpikler, açık ve cüretkar ve sert bakışlı gözler adalı yanaklar çıkık elmacık kemikleri, kanatları açık burun, alaycı bir ağız, dört köşe bir çene adalı ve kısa bir boyun, geniş omuzlar, ileri çıkık göğüs kuvvetli ve haşin ses, cesaretli yürüyüş, zindelik, irade, düşüncesiz hareketler, çabuk kızan bir mizaç, müsamahasızlık, hoyrat kaba bir mertlik, açık yüreklilik, iri vücut ve bünyesi kuvvetli olur. Saçları kola rengindedir. Dişleri kısa ve alelekser testere şeklindedir. Çok yemek yer, obur, ayyaş ve kavgacı olurlar. Harpte cesur, cefakar, çevik, zeki, atılgan, intikamcı, servete düşkün olurlar.
Ahlakları

Bu yaratılıştaki insanlarda iyilik de fenalık da ihtiras halindedir. Oyunları kavgaya benzer. Aşka düşkündürler. Aynı zamanda cesur ve şiddetlidirler. Büyük, devamlı ve sadakatli aşık olurlar. Gayet kıskançtırlar. Aşkta daima tahakküm etmeye meyilleri vardır. Kendilerini sevdirmeyi bilirler. Fakat ihanetleri hiç affetmezler. Bilhassa ihaneti gördükten sonra daha da haşin ve kaba olurlar. Merih'liler çoğunlukla aşk evliliği yaparlar. Koca ve karılarına ihtirasla bağlanırlar. Bilhassa ailelerine karşı çok düşkün ve kıskançtırlar. Aile hayatları gürültülü geçer.

Çocuklarına karşı da şiddetli sevgi duyarlar. Çoğu zaman çapkınlıktan da kurtulamazlar. İhtiraslı kumarbazlar bu yıldızın tesiri altında doğanlar arasından çıkar.

Madeni bakırdır.

Utarit (Merkür)

Bir beyzi içinde resmedilebilecek derecede armudi bir yüz, yumuşak ve düz etler, buğday ten, narin ve düzgün bir vücut, ince ve nazik adaleler çevik ve maharetli eller, daime yaşından daha genç görünen bir tip, manalı, nafiz, keskin koyu kestane rengi, canlı ve müteharrik gözler, uzunca, zayıf ve büküntülü düz ve ucu sivri bir burun, kanatları ince ve uçları yukarı ağız, ince düzgün ve güzel dudaklar, köşeli şen ve sevimli ses, yumuşaklık, nezaket, sabırsızlık, etrafındakilerle güzel muhabbet ve muaşeret, sevimli ve latifeci, girişimci, büyük zihin açıklığı ve işleyen kurnaz ve keskin zeka, Utaritlilerin boyları uzunca gözleri de çukurcadır. Şen ve bir fenalık düşünmüyorlarsa güler yüzlüdürler. Saçları çok koyu kestane renginde ve kıvırcıktır. Kendileri kibar yapılı, geniş omuzlu ve sağlam vücutludurlar. Bu yıldızın tesirinde doğanlar iyiye yakın oldukları zaman iyi, kötüye yakın oldukları zamında kötü olurlar. Edeplidirler. Anlama ve kavrayışları, nutuk ve açıklama kabiliyeti, temizlik, dikkat, zeka, hüner, hile ve hıyanet bunların özel vasıflarıdır. Utaritler suhuletle yalan söyleyebilirler ve yanlış bir adımdan maharetle kendilerini kurtarabilirle. Cahil olanları gevezedirler. İyi yalancı, hilekar, dır. Büyük hırsızlar bu yıldızın fena tesiri altında yetişenler arasından çıkar. Her türlü iyiliğe kabiliyetli oldukları kadar her türlü kötülüğe de müsait ve kabiliyetli olurlar. Sözleri düzgün olduğu kadar ani benzetmeler ve örnekler getirmeye güçleri yeter.

İstiklali severler. Her türlü ilim ve fenni tahsile güçleri yeter. Çok açık zihinli olurlar sırları keşfetmeye müsaittirler. El işlerinde ehildirler. İstediklerini yapabilirler. Kendilerini sıfırdan en yüksek noktaya kadar yetiştirebilirler. Sanatkar olmaktan çok fen adamıdırlar. Ticarete büyük kabiliyetleri vardır. Kendileri zeki becerikli çeviki şen maharetli, işgüzar oldukları gibi fenne olan yakınlıklarından dolayı  makinist mühendis vs. Teknik adam olabilirler. Bu yıldız mensupları kendilerini herkese sevdirmesini bilirler ve sevdirirler.
Zühre (Venüs)

Zühre yıldızının tabiatı topraktır. Dost yıldızı Ay, düşman yıldızı Zühal'dir. Madeni demirdir.

Bu yıldız altında doğanlarda hatlar yay gibi kavislidir. Vücut balık eti, ten rengi pembemsi beyaz, yüz yuvarlakça bir beyzi içine resmedilebilir. Güzel bir alın, kısa kirpikler, berrak gözler, kısa kaşlar, tatlı ve şehvetli bakışlar, kışkırtıcı gözler, düz ve zarif yürüyüş, latif bir ağız, yüzün kemikleri hiç görünmez, geniş ve çekici kalçalar, dans eder gibi neşe’li şehvetengiz hareketler, daima kaynayan bir vücut. Zühre yıldızının mensupları müşteri yıldızının mensuplarının eşkaline çok fazla benzerlerse de bunlar tatlı esmer olurlar.saçları tatlı siyah, parlak hafif dalgalı, ne uzun nede kısadır. Eğer Zühre şiddetle tesir etmiş ise saçlar kıvırcık ve muntazam, yanaklar da gamzeli olur. Kaşlar keman gibidir. Dudaklar etli ve kırmızıdır. Ağız küçüktür. Dişler beyaz, muntazam ve pek güzeldir. Diş etleri kırmızıdır. Kollar yuvarlak boğaz basık, karın mütenasip, kalçalar biraz kabarıkça, eller ve ayaklar ufaktır.
Zühre mensuplarının kendine has vasıfları

Yumuşaklık, sevdaperverlik, rahat, eğlence ve zevke düşkünlük, güzel bir suret, sevimli bir yüze sahip olmak ve iyi kalpliliktir. Büyük musiki ustaları çoğunlukla Zühre yıldızı arasından çıkarlar. Hüzzam faslı Zühre yıldızından doğar.
Huyları

Bu yıldıza mensup olanlar, haluk, sevimli ve herkese faydalı sözler söyleyen servet ve paraya aşık, kadınlara karşı aşırı zayıf, güler yüzlü, tatlı sözlü, mesut, çalışmaya hevesli, muhabbete sabredemeyen, dans, ziyafet ve müziği seven insanlardır. Bazılarının tabiatında biraz yalancılık ve mürailik varsa da çok mükemmel sanatkar ve iyi bir müzikseverdir. Bu yıldıza mensup olanlar ilk bakışta şahsi cazibeleri ve sevimlilikleri ile göze çarparlar. Ahbap canlısı, sevimli, tatlı, hassas, muhabbetkâr, şeker gibi insanlardır. Genellikle müsrif olurlar. Asla haset değildirler. Her şeyi pembe görürler. Lüksü severler. Parlağı sağlama tercih ederler. Bu yıldıza mensup olanlar nadiren dehaya yükselebilirler. Zühre mensupları aşkta çok makbul kimselerdir. Ekseriya güzel olup sürekli ve derin aşkla sevilirler. Büyüleyici bir cazibeleri vardır. Kendi aşklarında bazen sabit değildirler. Şehvetleri galiptir. Onları sevmek bazen tehlikeli ve felakettir. Evliliklerinde kendileri severek değil sevilerek evlenirler. Karşılıklı muhabbet olduğu taktirde mutlu olurlar. Aksi taktirde bedbaht olurlar ve bedbaht ederler. Her şeyden çok kendilerini düşünürler.

Bu yıldıza mensup bir kadını seven, ondan çok zor ayrılır ve onu daima hasretle, iştiyakla sevgi ile hatırlar.

Zuhal (Satürn)


Çıkıntılı, kırık kırık, keskin zaviyeli köşeli hatlar, yüz dört köşe, alnı keskin ve köşeli, ciddi, kuvvetli, dışarı doğru kemerli ve ucu dışarı doğru burun dar ve sıkı ağız, kemikli elmacıklar, yüksek ve geniş omuz, kubbeli sırt, doğru kalçalar, zayıf fakat iri kemikli vücut, büyük kol ve el, bacak ve ayaklar esmer, kuru bir ten, uzun boy, ağır yürüyüş, başları daima öne eğik, renkleri solgun, yüzleri hüzünlüdür. Ciltleri esmer ve yağlıdır. Kemikler ağır, ses boğuk, başları uzunca, gözleri fersiz, biraz da dumanlı, dişleri siyah ve gayri muntazam, kirpikleri hemen daima birbirine karışık ve çok kere çalı gibidir. Sakal siyah ve seyrek, saçları siyah, donuk ve kalındır. Zühalliler dünyaya ihtiyar ve yorgun gelirler. Nadiren gülerler.

İleri görüşlü ve akıllıdırlar. Açık bir zekaya sahiptirler. Akıllıca nasihat verirler. Teşebbüslerinde o kadar çok cüretkar değildirler. Ağır, ciddi, soğuk turlar. Muhakemesi ağır fakat kuvvetlidir. Az söz söyler, kuvvetli hafızaları vardır. Gizli ilimlere meraklıdırlar. İş ve zahmete sabır ile mukavemet ederler. Gururludurlar. Fikirlerini hislerini gizlerler. Sebatkar, becerikli, karar sahibidirler. Sabırlı ve sessiz olup yalnızlığı severler. Zengin olmayı isterler ziraate hevesleri vardır.
Huyları

Zühalliler nizamı severler, biraz alaycı ve kindar olurlar. Müfrit heyecanlar duymazlar. Mütalayı severler. Uzağı gören, cesur ve çalışkan kimselerdir. Toprağı severler ev inşaatını ağaç dikmeyi resim yapmayı, yeraltında çalışmayı severler. Işıktan kaçarlar. Bütün düşünürler çoğunlukla bu yıldızın mensubudur. Aşkta az fakat iyi severler, aşkları devamlı olur. Kuru flörtte becerikli değildirler. Kıskançlıklarını asla açığa vurmazlar. Kin ve intikamları şiddetli olur. Aşklarına çoğunlukla hissiyat ve muhakeme hakim olur. Kendilerini hiçbir şeye çok fazla kaptırmazlar. Şehvet düşkünüdürler. Evlilikte nadiren mutlu olurlar. Kapalı oldukları için sevdikleri tarafından anlaşılmazlar. Soğuk durdukları ve coşkularını hiç göstermedikleri için şiddetli ve derin bir aşkla sevilmezler.
Müşteri (Jüpiter)

Bu yıldızın tesiri altında doğan kimselerin dokuları etli. Görünüşleri sıhhatli, kanlı, canlı olurlar.

Yüzü yuvarlak, gövdesi geniş, göğüsleri iri, kafatası mütenasip, alnında iki çıkık şakak kemiği vardır. Gülümseyen gözler, orta uzunlukta etli burun, kapalı büyükçe bir ağız, koyu kırmızı dudaklar, çukurlu, yuvarlak çene, vaktinden evvel saçsız baş, ablak bir yüz, ağır ve sevimli bir ses, vakurane duran bir baş, cüsseli ve kuvvetli, omuzlar geniş, saçlar açık kestane renginde, sakal kumral ve dalgalı olur. Dişleri güzeldir. Öndeki iki dişi enli olur. Gözleri güleç ve nemnaktır. Renk pembe ve beyazdır.
Ahlakları

Zevkperesttirler. Obur olurlar. Endişe ve kederin ne olduğunu bilmezler. Pek genç yaşlarında şişmanlamaya başlarlar. Güler yüzlü ve şen tabiatlıdırlar. Çok konuşurlar. Sevimlidirler, kadınlara taparlar. Kahkaha ile gülerler. Alaycıdırlar. Harisi ikbaldir, sulhçu, dinç, taassub-u diniyyeye maliktir; intizamperver, çalışkandır. Kendisini herkese sevdirmesini bilir. Sözü dinlenir ve tutulur. Amirliği sever. Munistir, iyilik yapmaktan hoşlanır, insaniyetperver, kerim tabiatlı, saffeti kalp -sahibi, zeki, hür düşünür, hürriyeti sever, tedbirli bir insandır. Müşteri yıldızına mensup olanlar her şeyi iyi gören kimselerdir. Ahbap canlısıdırlar. Ahlaka ehemmiyet vermekle beraber şehvetlerinin kurbanıdırlar. Bununla beraber şehvetleri mutedildir, samimi olurlar. Kanunlara, kaidelere, usullere, prensiplere riayet ederler. Dostlarına karşı vefakar olurlar. Aile canlısıdırlar. Bazen atak olurlar. İcabında yalan da söyleyebilirler. Yemeği, içtimaları, şan ve şerefi severler. Aşkta erkek Müşteri tipler kadınlara karşı cemilekârlıkta bulunmayı, onlarla düşüp kalkmayı severler. Kadın Müşteriler de kuru flört düşkünüdürler. Kendilerini daima aşk içinde tasavvur ederler ve böyle olmaktan pek ziyade hoşlanırlar. Mamafih şiddetli aşklar ve ihtiraslar ika edemezler. Aşk ve muhabbetleri daima usul ve kaideler riayet ettiklerinden tehlikesizdir.

Aşklarında devamlı ve vefakârdırlar. Fakat her şeyi daima olduğundan fazla görür ve gösterirler. Zarafet ve kibarlığa büyük ehemmiyet verirler, izdivaç hayatlarında iyi bir zevç ya da zevce olurlar. Daima aldanmaya ve aldatmaya muhtaçtırlar. Muhabbetleri derin değil, fakat süreklidir. Kolayca memnun ve kolayca mahzun olurlar. Fakat ekseriya mesut bir yuva kurarlar. Kendileri kıskanç olmakla beraber kıskançlıkları asla tehlikeli değildir.
Read More

Burçların Korkuları


Burçların Korkuları

Akrep: Kin, tutku ve gücün simgesi Akrep burcu insanı, en çok gücünü ve iktidarını kaybetmekten korkuyor.

Aslan: Yaratıcılığı ve etkileyiciliği ile bilinen Aslan burcu, oldukça sahiplenici ve kıskanç karaktere sahip. Bu burcun en büyük korkusu ise, çevresinde hiç kimsenin kalmaması.

Balık: Hayalci ve duyarlı olan Balık burcu, oldukça duygusal. Burcun en büyük korkusu, duygularını ifade edememek.

Başak: Çevresinde olup biten her şeyi eleştiren, yargılayan ve her şeyden düzen bekleyen Başak burcunun korkuları arasında hasta olmak, ilk sırada yer alıyor.

Boğa: Amaca bağlılığından ve sadâkatinden ödün vermeyen Boğa burcu insanı, dış sebeplerden dolayı huzurunu kaybetmekten korkuyor.

İkizler: İkizler burcu deyince akla ilk gelen, pratik zeka ve konuşkanlık. Girdiği her ortamda kolayca varlığını hissettiren İkizler'in en büyük korkuları arasında, konuşma yeteneğini ve ellerini kaybetmek yer alıyor.

Koç: Etkinliği, atılganlığı, kendine aşırı güven ve aceleciliği ile bilinen Koç burcunun en büyük korkusu kendine bir hedef bulamamak ve etrafında fikirlerini paylaşacak insanların olmaması.

Kova: Son derece insancıl olan Kova burcu her ne kadar bağımsız gibi görünse de yalnız kalmaktan oldukça fazla korkuyor.

Oğlak: Hesapçılığı ve başkalarının düşüncelerine önem vermesiyle bilinen Oğlak burcunun korkuları arasında “Başkaları ne der!” korkusu ilk sırada.

Terazi: Uyumluk ve dengeli sevgi deyince ilk akla gelen Terazi burcunun en büyük korkusu, yanlış partner seçimi ve özel hayatında mutsuzluk.

Yay: Özgürlüğün savunucuklarından olan araştırmacı Yay burcunun en büyük korkusu, aradığını bulamamak.

Yengeç: Çevresine ve sevdiklerine karşı son derece koruyucu, duygusal ve evcil olan Yengeç burcu her ne kadar tuttuğunu koparan bir burç olsa da en büyük korkusu, belâya
bulaşmak. 
Read More

Biyoterapi


Biyoterapi Nedir? 

Bugün kullanılan tıbbi tedavi yöntemlerinin yanısıra insanlar, birçok sebeplerden dolayı, (örneğin farmakolojinin aşırılığı), hastalıklarının tedavisi için halk tıbbından da yararlanma arayışlarına girmişlerdir. Bunların içinde özellikle elle tedavi (manual therapy) ve biyoenerji ile tedavi yöntemi, en doğal ve etkili olanıdır. 20. yüzyılın başında Sovyetler Birliğinde, V.İ. Behterev ve diğer bazı bilim insanları, insanın bir biyoenerji alanına sahip olduğunu fark etmişler, bu konuda araştırmalar yaparak birçok kitap ve makaleler yazmışlardır. Başlangıçta başarıyla sürdürülen bütün bu çalışmalar, bir süre sonra "Marksizm-Leninizm'e uygun olmadığı için" yasaklanmış ve açılan fakülteler kapatılmıştır. Dolayısıyla uzun bir zaman biyoenerji ile ilgili hiçbir bilimsel araştırma yapılmamıştır. Hatta basında çıkan biyolojik alan ve bağlantılı olaylarla ilgili makaleler de alay konusu olmuştur.

Bugün ise, bilim insanları ve kamuoyu artık biyolojik alanın varlığını kabul etmektedir. Parapsikoloji ve biyoenerji konularıyla ilgili çalışmalar dünyanın her tarafında yapılmakta ve sonuçları insanların yararına sunulmaktadır. Çok eski doğu kültürlerinde halk doktorları, insan vücudunda "Çİ" adı verilen bir enerjinin varlığını keşfetmişlerdir. Bir yaşam enerjisi olan "Çİ'nin açıklanması zordur. Çjen-tsü terapisi uzmanlara göre "Çİ", tüm vücut enerjisinin, birleşik fonksiyonudur. Bu enerji alanında sinir merkezleriyle ilgili enerji dağıtım merkezleri de bulunur ki, bunlara "çakra" adı verilir. Bu çakralar bel kemiği boyunca sıralanmıştır. Bugün belkemiği boyunca yerleşik enerji merkezlerindeki (çakralardaki) enerji sirkülasyonunu engelleyen patolojik bozukluklar giderilebilmektedir.

Doğu ve batı parapsikoloji ekollerinde yer alan ve insandaki biyolojik alan ve onun düzeltilmesi konusunda yapılan çalışmalara gelince.

Günümüzde olağanüstü parapsikolojik olayları (elle tedavi dahil) açıklayabilen, sonuçlanmış tek bir bilimsel çalışma yoktur. Bugün dünyada yüzden fazla üniversite kürsüsünde bu olayın araştırması yapılmaktadır. Modern bilimde ana araştırma dalları şunlardır: Elektromanyetik, jeofizik ve psikofizik modelleri, elektronik ve rastlantısal süreçler ile ilgili düşünceler, değişim modelleri, kuantum mekaniği ve holistik modeller.

Öte yandan doğuya baktığımızda durum farklıdır. Eski yoga felsefesinde ve Çin tıbbında biyoenerjinin önemi büyüktür. M.Ö. 1000 yıllarında makrokozmos (evren) ve mikrokozmosun (insan, organizma), ilke olarak, tek bir şemaya göre yaratıldığına ilişkin düşünceler vardır. Bu sistemin ana hatlarını 5 temel unsur oluşturmaktadır. Bu unsurlar ateş, su, toprak, ağaç ve metaldir. Bunlar olmadan yaşam mümkün olmaz. Makro ve mikrokozmosun aktif faaliyetleri sonucu iki güç ortaya çıkmaktadır. Bu güçlerden biri erkek güç "YANG" ve diğeri dişi güç "YİN" dir. Bu iki gücün birleşimi dev bir yaratıcılık etkisi (impuls) doğurmuş ve sonuçta dünyanın ve varlıkların temelini oluşturmuştur. Yapısal birlik, evrensel cevher "Çİ" aracıyla gerçekleşmektedir. "Çİ", bir enerji, "yaşam enerjisi" olarak izah edilebilir ve "Çİ" yi tek bir tanımla anlatmak mümkün değildir.

Hint terminolojisinde "Çİ'nin karşılığı, "PRANA" dır. Teozofi ve antropozofide ise sema ya da "semavi cisim'dir. A.İ Kobzev, "Çİ" yi şöyle tanımlıyor: "Çİ" genel, dinamik, ruhsal ve maddi cevherdir. Bu tanım "Çİ" nin enerjik özelliklerini ortaya koymakta ve doğudaki biyoenerji kavramının anlaşılmasında büyük rol oynamaktadır. "Çİ" nin bu enerjik özellikleri, tüm Çin tıbbının ana temelini oluşturmaktadır.

"Çİ" gücünün yanında eski Çinliler dünyanın yaratılmasıyla ilgili bir ilke daha ortaya çıkardılar. İkilik ilkesi. Bu, ikincil bir ilkedir ve dünyanın oluşumunun anlaşılmasında önemli bir rol oynamaktadır. Şematik olarak:

"Çİ" .................enerji-şekil — DAO — "YİN-YANG" ....... sema-toprakGörüldüğü gibi, varlığın üst düzeylerinde ikilik yasası geçerlidir. "Enerji-şekil" varlıkların durumunu gösteriyor. "YİN-YANG" ise şekilsiz enerjik durumlardan ortaya çıkan global, yasal bağları temsil eder. "YİN-YANG" burada gerçek, doğal, harikulade olan olaylardır ve yaşamı bağlayıcı doğa yasalarına uygundur. Bu ikiliğin her parçası birbirine geçmekte, birbirini koşullandırmakta, ayrı olamamakta, böylece karşıtlar arasındaki birlik ve savaş oluşmaktadır. Teklik ve ikilik ilkelerine göre dünyanın oluşumunun tablosu da ortaya çıkıyor. İnsan da bu tabloda yerini almıştır. Yaşam enerjisi "Çİ" organizmada engelsiz dolaşır. Bu hareket çok düzenli ve dengelidir. "Çİ" nin hareketindeki değişiklikler ise hastalık belirtisidir. Demek ki "Çİ" organizmadaki tüm süreç ve fonksiyonların dış çevre ile birbirini etkilemesinin başlıca belirleyicisidir. İnsan vücudundaki yaşam enerjisi "Çİ" nin gerçek adı, "KKKÇİ" dir. Bu enerji nefes ve gıdanın bir toplamıdır. Bundan dolayı Hindistandaki yogiler ve Çinliler "Çİ" toplamak için, nefes egzersizlerine çok önem verirler. "Çİ" vücuttaki tüm süreçleri hızlandırabilir. Örneğin bağırsak tembelliğini "Çİ" enerjisini toplayarak düzeltebilirsiniz.

Bu arada birçok kitapta "meridyen" terimini de görebilirsiniz. Bizim için meridyen, "Çİ" enerjisinin vücuttaki geçiş yollarıdır. Bu, ana meridyende oluşan bir komünikasyon sistemidir. İnsan vücudundaki her ana meridyen 12 organdan biri tarafından yönetilmektedir. Bunlar akciğer, kalın bağırsak, mide, dalak, kalp, ince bağırsak, idrar torbası, böbrek, perikard, safra kesesi ve karaciğer meridyenleridir.
Read More

Cehennemin Ruhları


Cehennemin Ruhları olan Demonlar


LUCIFER,

BELİAL,

SATAN,

BEELZEBUB,

ASTAROTH,

PLUTO.

AZIEL,

MEPHİSTOPHİLİS,

MARBUEL,

ARIEL,

ANIGUEL,

ANISEL,

BARFAEL(barbuel).

gizli konsolosluğun 5 bakanı;

ABBADON,

CHAMUS,

MILEA,

LAPASIS,

MERAPIS.

CHINICHAM,

PIMPAM,

MASA,

LISSA,

DROMDROM,

LOMHA,

PALASA,

NAUFA,

LIMA,

PORA,

SAYA,

WUNSOLAY.



Read More

Demonic Metodlar


Metodlar


Demonlar karakterimizin, benliklerimizin , zihinlerimizin genellikle bizi rahatsız eden henüz ifşa olmamış kısımlarıdır. Örnek vermek gerekirse, herkesin içinde bencillik karakteri bulunur. Bazıları bunu dışarı vurmuştur, bazıları hayatları boyunca bunu ifşa etmemiştir ve cömert biri olmuştur. “Mammon” adlı demonla çalışırsanız paragözlüğünüzü dışarı vurmayı başarabilir, bencilliğin tabiatını anlayabilir ve hatta bu doğayı hedeflerinize uygun şekilde, bir mason gibi yeniden inşa edebilirsiniz. Karakterinizin, bilincinizin, yada evrensel bilincin henüz size ifşa olmamış kısımlarını kavramaya başlamanız sizi farklı bir varoluşa taşır, değişirsiniz ve eski benliğinizi kaybedip yeni bir kişiliğe yelken açarsınız. Demonlarla çalışmanın etkisi kişiliğin topyekün değişimidir. 

Demonik çalışmaların diğer çalışmalardan farkı sonuçlarının hızıdır. Demonlarla yapılan çalışmalar buzlu bir pistte kılıç dansı yapmaya benzerler, hızlı ilerlersiniz ama dengenizi kaybederseniz sonuçlar kötü olabilir. Bu yüzden demonlarla çalışılırken kişinin ya çok dikkatli olması yada bir varlığa kendini bağlaması gerekir, bu tercih kişiye kalmıştır ve çalışmaların işleyiş biçimi açısından fazla birşey farkettirmez. 

Sinema ve tiyatro sanatçıları arasında söylenen bir söz vardır: “Oynamaya çalışan kötü oyuncudur”. Aldığınız rolü‘oynarsanız’ iyi oyuncu olamazsınız çünkü iyi oyunculuğun sırrı rolünüzü yaşamanızdır, hissetmenizdir. İyi oyuncular, aldıkları rol ‘olurlar’, oynamak istedikleri karakter haline gelirler. Oyunculuğun sırrı budur. Bu majikal bir eylemdir, kişilik gelişimine katkısı en fazla olan çalışmalardan biridir. Bu yüzden kişisel güven ve kendini tanıma gibi kaliteler oyuncular arasında daha kolay bulunuyor. Majikal okullarda da oyunculuk önerilmektedir.

Bir kişi hakkında bilgi almak istiyorsanız kendinizi onun yerine koyun. Bu majideki basit görünümlü ama derin olan binlerce sırdan biridir. Kendinizi birinin yerine koymanız sanatçılık gerektirir. Gerçekten “o olmalısınız”. Kendinizi yerine koymaya çalıştığınız kişi gibi hissetmeye çalışın. Onu düşünün, sanki o sizmişsiniz gibi. Bunun gibi çalışmalarla hedefinizdeki kişinin psikolojisine bürünürsünüz, onun duyguları, olayları ele alış biçimi, dünya görüşü size açılmaya ve sizi kaplamaya başlar. Bu taklidin doğasıdır. Taklit öyle bir aşamaya varır ki taklit ettiğiniz şeye dönüşürsünüz. Bu yöntem ne gibi konularda işe yarayabilir? Yüzyıllar önce ölmüş bir üstaddan ders almak için durmadan kitaplarını tekrar tekrar okur ve onun gibi hissetmeye çalışırsınız, böylece bir süre sonra “onun gibi olmaya başlarsınız”, daha doğrusu onun bilinciyle bir bağlantı kurmayı başarırsınız ve onun bakış açısını edinirsiniz. Bir diğer kullanım alanı da düşmanınızın gizlerini, planlarını yada karakterini öğrenmektir; düşmanınızın karakterine bürünerek “düşmanolursunuz” ve hayal edemeyeceğiniz kadar büyük bir aydınlanma yaşarsınız. Bu yöntemin karşı cinsi elde etmekte kullanılması da mümkündür.

“Kendini yerine koyma”nın esas kullanım alanı ise Tanrı formlarına bürünmek denen çalışmadır. Bir Tanrı seçersiniz ve “O olursunuz”. O’nun gibi hissetmeye, kendinizi tamamen O’na açmaya çalışırsınız. Gün içindeki tavrınız buna uygun olur, hayata böyle yaklaşmaya çalışırsınız. Bu, kişi yeteneksizlikten yada konsantrasyon eksikliğinden muzdarip biriyse dahi büyük enerji kapıları açan bir yöntemdir.

Demonlarla “kendini yerine koyarak” çalışmanın özü de Tanrılarla çalışmaya benzer. Demon sizden ayrı bir varlık olarak görülmez, o sizin bir parçanızdır. Demonların beynimizin kısımları olduklarını söylemek biraz sığ bir yaklaşım olabilir. Günümüzde demonlara daha geniş bir açıdan bakılıyor. İnsan kullanmayı beceremese de evrensel bir zihne sahiptir ve demonlar zekanızın henüz size açılmamış yollarıdırlar. Demonlarla çalışırken siz o demon haline gelmeye çalışırsınız, bunun için o demon gibi hissetmeye çabalarsınız ve o şekilde hareket etmekla uğraşırsınız. Bunu başarabilmenin yolu hissiyat olarak kendinizi demon ile uyumlamanızdır. Bunun için kullanılabilecek bir yöntemi örnek olarak veriyorum. Yöntem demonun sigili ile beraber yapılan ve demonun isminin mantra olarak kullanıldığı meditasyon çalışmasıdır. Her gece aynı saatte yapılmalıdır. Öğrenci önce 15-20 dakika süren bir gevşeme çalışması yapar, zaten bu her tür çalışma için bir ön şarttır. Kuzeye yönelerek sırtını bir yere dayamadan yere oturur ve sırtını dik tutar. Karşısına koyduğu Furcas* sigiline odaklanır ve (isim Latincedir) “FUUUR – KAAAS” şeklinde mantrasını söylemeye başlar. Mantra söylemek şu anlama gelir: bir sözü uzatarak söylemek, sonra durup nefes almak ve yine tekrar uzata uzata söylemek demektir, gayet yavaş yapılır ve odaklanılan şeye derinleşmek gerekir. Belli bir süre sonra sigile bakmak yerine gözler kapatılabilir ve sigil hayal edilebilir. Genellikle mantrayı tekrar sayısı 100′ün altına düşmez. Öğrenci mantrayı her söylediğinde içinden kendisinin Furcas olduğunu tekrar eder ve Furcas gibi hissetmeye çalışır. Öğrenci, demonun kendi varlığının bir parçası olduğunun bilincindeyse, Furcas’ın kendi ruhu ve bedenini kullanarak bu boyuta ayak basmasına kanallık ettiğini hissetmeyi de deneyebilir, bu durumda öğrenci ruhunun derinliklerinde henüz uyanmamış durumda bulunan Furcas’a seslenmektedir ve böylece uyanmasını ve bedenini kontrol etmesini istemektedir. Bu tip çalışmalar genellikle iki ay süresince yapılır. Yapılan çalışma sonucunda Furcas’ın kişinin aklına ve psikolojisine yapacağı etki çok güçlüdür, Furcas mantık melekelerini kuvvetlendirdiğinden öğrencinin dünyaya bakışında akılcı bir değişim görülür.

Demonlarla yapılan çalışmaların oyunculuktaki “rolü hissetmeyle” benzerlikleri açıktır. Bu yönteme genellikle “içeri davet” (invocation) denmektedir, normal davetten (evocation) farklıdır. Normal davette öğrenci çağırdığı varlığa kendisi dışında bir varlık muamelesi yapar ve karşılıklı iletişim kurmaya çalışır. Bu yöntemin artıları bulunsa da bazı durumlarda kişinin kendisiyle savaşmasına yolaçabilir ve bu durumların sonu genellikle kötü hastalıklar yada ölümdür. İçeri davet ise zaten gönüllü bir posesyon halidir, örneğin Tanrı formlarına bürünme çalışmasıyla Şeytan olmayaçalışan biri, gönüllü olarak Şeytan’ın posesyonuna uğramaktadır. Davet edilen varlığın karakterinin kötü olduğunu düşünmek bir psikolojik çatışma durumudur ve bunun gibi durumlarda (örneğin kişi invoke ettiği varlıktan içten içe korkuyor ve ona güvenmiyorsa) öğrencinin istenmeyen bir yaratığa dönüşmesi gibi sorunlar ortaya çıkabilir, bu durumda öğrenci genellikle ölmez ve zaman içerisinde eski benliği yada yeni benliği lehine kişilik çatışmalarını çözer.

Demonlarla çalışırken öğrencinin kişilik olarak demona dönüşmesi lazımdır. Bunun için öğrenci günlük yaşamının içinde kendini demon olarak hissedebilmelidir. Gün içinde bu duygusal hali sürdürmeyi gece yaptığı meditasyonlardaki hissiyatı hatırlamaya çalışarak başarır. Bu kendinizi demonla uyumlamanızdır. Demonlarla çalışırken başarıya ulaşmanın sırrı budur. Gün boyu, bir önceki gece yaptığınız mantra çalışmasında sahip olduğunuz ruh halini hissetmeye çalışırsınız ve böylece başarılı olursunuz. Tüm günleriniz ve tüm yaşamınız meditasyon olur, ta ki transformasyon gerçekleşene dek.

Demon çalışmalarını öğretmek amacı ile yazılan bu yöntem aynı zamanda elementlere, sayılara, gezegenlere yada Kabalistik sembollere yönelik olarak da kullanılmaktadır. Su elementini anlamak için “su olmalısınız”, ateş elementi olmak için de ateş olduğunuzu hissetmeniz gerektiği gibi. Nehir olun, akın. Toprak olun. Ağaç olun ve çiçek açın. Güneş olun ve aydınlatın. Kartal olun ve Yılan olun. Hepsinin çalışması aynı şekildedir. Olumlu çalışmalar için doğuya yönelebilirsiniz, bu tamamen tercihinize kalmıştır.

Read More

Büyünün Etki Mekanizması

Büyünün Etki Mekanizması


Her ne kadar gizem perdesi arkasına saklanılmaya çalışılsa da teorik olarak büyünün nasıl etki gösterdiğini açıklamak mümkündür.

İnsanın sahip olduğu enerji alanı yani aura dış uyaranlara karşı çok hassas ve korunmasızdır. Sağlıklı bir insanda pozitif ve negatif enerji oranları hemen hemen birbirine yakındır. Her iki enerjiden birindeki anormal artış ya da düşüş hastalığa yol açar ve/ya fiziksel bedende oluşan bir hasar enerji dengesizliğine neden olur. Bu, ilahi bir dengedir ve sanılanın aksine sadece negatifin artması değil pozitif enerjideki artış da oldukça tehlikeli sonuçlar doğurur.

İşte büyü enerji alanı üzerinde bu tarz bir dengesizliğe neden olur. Sahip olunan enerjinin bir insandan başka bir insana transfer edilmesi ve/ya enerjinin absorbe edilmesi (emilmesi) mümkündür.

Büyücü, yapacağı büyünün türüne göre, ya kurbanına yoğun bir negatif enerji yollar ya da kişide hali hazırda bulunan enerjiyi adeta çalarak aynı şekilde büyünün tesir etmesini sağlar.

Vücutta yedi ayrı çakra vardır ve her biri vücudumuzun ayrı bölgeleri üzerinde etkilidir. Büyünün türüne göre, onunla alakalı çakra merkezine enerji gönderilir ve/ya o merkezde bulunan enerji boşaltılır.

Büyücü, büyüyü yaparken işin bu teorik kısımlarını genellikle hesaba katmaz, çoğu büyücü enerji alanlarının varlığından dahi haberdar değildir ancak uygulanan yöntemler sonucu ortaya çıkan etki ancak aurik bedeni etkilemektedir.

Bugün modern tıp tarafından da kabul edilmiş ve serbestçe uygulanmakta olan akupunktur, bedendeki enerji noktalarının uyarılması ve birçok fiziksel hastalığın çözüme kavuşturulması esasına dayanmaktadır.

Bu gerçek, enerji alanındaki değişimin fiziksel beden üzerinde de doğrudan etki edeceğini tüm çıplaklığı ile göstermektedir. Büyünün etkisi de her ne kadar ruhsal planda olsa da ortaya çıkan enerji dengesizliği kendisine büyü yapılan kişinin fiziksel olarak da zarar görmesine neden olur.

Büyünün etki süresi yapılan büyünün türüne ve büyüyü yapan kişinin bu konudaki yeteneği ile alakalı olsa bile insan vücudu kendi kendisini tamir edebilme özelliğine sahiptir. Nasıl yanan derinin yerine belli bir süre sonra yenisi çıkıyorsa, hasar gören aurik beden de savunmaya geçer ve hasarı düzeltmek için uğraşır. Ancak bu kendiliğinden tedavi süresi ortalama 40 - 45 gün sürebilmektedir.

Bu verilere dayanarak rahatlıkla söyleyebiliriz ki, hemen hemen her büyü 40 - 45 gün içerisinde etkisini tümüyle yitirecektir. Ancak büyü ile uğraşan en amatör kişiler bu gerçeğin farkındadırlar ve büyü henüz etkisini yitirmeden büyüyü tazelerler.

Bu konuda belirtilmesi gereken bir diğer önemli gerçek ise yapılan büyüler tekrar edildikçe aurik bedenin direncinin çökmesi ve kendini düzeltme özelliğini git gide kaybetmesidir.

Örneğin ilk kez büyü saldırısına uğrayan bir kişi bu etkiden 40 - 45 gün içerisinde kurtulurken, 4. ya da 5. kez büyünün kurbanı olan insanlar 90 günden önce bu etkiden sıyrılmayı başaramamaktadır.

Büyünün insan hayatı üzerindeki bu olumsuz etkilerinden kurtulmak için büyünün mutlaka bozulması gerekir.
Read More